Bir ulusun sesinin kabul edilişinin 103. Yıldönümü bugün. Dökülen kan, ter, gözyaşının; gurur, umut ve paha biçilmez bir mutlulukla birleştiği bir gün.
Dilimize destan, gönlümüze ferman olan bir mücadelenin koskoca bir öyküsü…
Biz millet olmayı belki de en çok meydanlarda öğrendik. Savaşmayı, direnmeyi, sabretmeyi yüz yıllardan beridir hep çok iyi bildik. En iyi bildiğimiz şey bir vatan olduğuydu. Gece gündüz genç yaşlı demeden durmadan ve yorulmadan sadece devam ettik.
Düşünüyorum belki de o zamanlarda yaşayan ve yaşatmaya çalışan bir kadın olsaydım… Şüphesiz bu, hayatımın en güzel düşüncesi…
İstiklal, bağımsızlık demektir. Bağımsızlığımızı elde ettiğimiz günden beri onu haykırmak için yanıp tutuştuk. Ne kelimeler ne göz yaşları ne de sevinç çığlıkları yetti bize. Başka bir şey lazımdı, zihinlere kazınacak bir şey. Bir sevda söylemi lazımdı… İstiklal Marşı.
Başta bu marşın yazılmasında kanı, teri, şehadeti, emeği bulunan Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve aziz şehitlerimizin sonrasında Mehmet Akif Ersoy ve Osman Zeki Üngür’ün ruhları şad mekanları cennet olsun. Ben böyle kıymetli bir günde başka bir konu yazmak istemedim. Bugün burada mesleğimi yaparken bu satırları yazmam bi zamanlar tarihimizi yazmak için canla başla savaşan milletimiz sayesindedir. Şu an dışarıda yağan yağmur, koca bir tarihin sevinç gözyaşlarıdır…
İstiklal Marşı’mızın kabulü ve canım memleketim Erzurum’un düşman işgalinden kurtuluşu kutlu olsun.