İyi İnsan, Kötü İnsan

Sümeyya Çakır 591 Görüntüleme Yorum ekle
4 Dak. Okuma

Bir insan hayatında yeterince kötülükle karşılaşınca kötü biri olur mu? Bize insanın tam iyilikle kötülük arasında kaldığı bir yer vardır. İnsana o duruma gelinceye kadar iyilik veya kötülük verilir. Evet iyilik de insanı kötü biri yapar. Yani yol açar.

Bizce insan başına gelen kötülüklerin vahametinden dolayı değil, kendi içindeki bir takım değişikliklerden dolayı kötülüğü seçer. Şöyle, insanın kalbi, ruhu değişkendir, hem de sandığımızdan daha fazla. Daima değişim halinde bile olabilir. Peki kalbimizi iyi kalpli ya da kötü kalpli olduğu anlarda nasıl yönlendirebiliriz. Kalbimizle ilgilenerek, onu iyilikle besleyerek, ona değer vererek, güçlendirebiliriz. Aksi halde insan kendine yenilir, bu yüzden bu bir nevi sorumluluktur. Bunu yapmazsak en hafif rüzgarda yenilebiliriz. Bütün bunlar kalbimizi beslemek, kalbimizi dinlemek, aklımızla düşünmek; hepsi birer etkendir. Bunların sadece biri ya da hepsi birlikte iyiyi ya da kötüyü seçme yoluna sevk edebilir, veya başka bir sebep. İnsanın iyiliği ve kötülüğü seçmedeki sebep başına gelen kötülüğün büyüklüğü değilse nedir? Hasbelkader bir durum mudur? Hem şu da var ki biz ne kadar antrenman yaparsak yapalım kaldıramayacağımız bir yük elbette vardır. Aslında olaya, antrenman yapmanın gerekli olduğu sonucuma varmıştık,  bir de şu yandan bakalım. İnsan kurgusal dünya dışında gerçekte, kalbine karşı sorumluluğunu yerine getirdiği sürece, kaldıramayacağı bir yükle karşılaşmaz. Peki bunu kaldırabilip kaldıramayacağımız sonucuna nereden varıyoruz veya kaldırabilmek ne demek? Kaldırabilmek demek kalbini susturup kötü biri olmamak demek. Bu sonuca ise, kötülüğün sebebinin anda kalbini dinleyip dinlememek, aklın ve vicdanın ki bizce bu aynı yönü gösterir, gösterdiği yolu seçmemek olduğu fikrindeyiz, şuradan varırız: İnsanın başına gelen hiçbir kötülük vicdanının sesini duyulmaz hale getirecek kadar büyük değildir, dedik. Şu da var ki insan eğer ki bir yükü kaldıramıyorsa, aklını yitiriyorsa mesela, bu daha önceki bir yanlışın sonucu oluyor. Yani aşırı hırs, aşırı bağlılık, aşırı kibir vs.. Bir şeye gereğinden fazla atfedilen değer. Nasıl ki para harcarken öncelikleri varsa insanın severken, bağlanırken de öncelikleri olmalıdır ve geçici bir şeye hiç geçmeyecekmiş gibi bağlanırsak bu bizi yıkar.

Sonuç olarak insan kalbine karşı sorumluluklarını yerine getirmeli, hazırlıklı olmalıdır. Her şeye olması gerektiği gibi bir bağlılık göstermelidir. Bütün bunlar sonucunda o karar anında insan belki en kötü şartlarda bile kalbinin sesini duyar. O anda iyiyi mi kötüyü mü seçer bilemeyiz ama iyilik ve kötülük açısından şartlar eşitlenmiştir. Diyelim ki kişi bunları yaptı fakat başına o kadar büyük bir şey geldi ki kaldıramadı: Bizce mesele olayın büyüklüğünde gizli değil. Olayın büyüklüğüyle ilgili ama belirleyici güç insanın içindeki iyilik ve kötülük ve o andaki kararı. O andaki kararı çünkü insanın içindeki iyilik daha büyük olsa bile insan kötülüğü seçebilme olasılığı, mümkünatı hep vardır. Mesela bir ülkenin başına kaya düşmesi ile bir kişinin hırsızlık yapması arasında doğrudan bir bağlantı yoktur. Olan şey kişinin içinde barındırdığı isyandır. E haklı kaya düşmüş, diyebilirsiniz. Kime karşı, Allah’a karşı değil mi? Kaya düşmesi olayı neden fizik kanunlarınca olabilecek bir durum, Allah cehennem ateşini göndermedi sonuçta. Demek istediğim kişi delirse bile Allah, o kişiye delirmeden önceki kaldırabildiği zamandaki durumuna göre muamele eder. Kaldıramadıktan sonraki ile değil. Burası insanlar tatil yapsın diye var edilmedi. Belki kişinin delirmesi de kendi hatasıdır ama yine de delirmek kötü bir eylem değildir. Zaten delirdikten sonra sorumlu olmaz.

Yine sonuç olarak insan kaldıramadığından dolayı kötülük etmez. Bu tercih, irade meselesidir.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version