İyilik, genelde “herhangi bir karşılık beklemeyerek yapılan yardım” ve psikolojide “insanın mutlu ve sağlıklı olma hâli” anlamlarında karşımıza çıkmaktadır. Burada iyiliği yardım manasında kullanacağız.
Vermek, almak düşüncesini barındırmadığı takdirde verenin lehine gelişen bir eylemdir. İyilik yapanlar farkında olsalar da olmasalar da öncelikle kendilerine iyilik yapmaktadırlar. Nil Gün, almadan verebilmenin kişinin kendisini iyileştiren doğal bir iksir olduğundan bahseder ve bir araştırma sonucunu paylaşır: Amerika’da yürütülen çalışmalar, gönüllü iyilik yapan, karşılıksız hizmet veren insanların bağışıklıklarının güçlendiğini, tansiyon ve kan dolaşımı gibi durumlarının sağlıklı hâle ulaştığını ve yaşam sürelerinin yükseldiğini göstermektedir.
İyilik etmek kalbî şekilde içtenlikle gerçekleştiriliyorsa, verene çok daha fazla fayda getirmektedir diyebiliriz. Atalarımız, “Veren el alan elden üstündür” derken iyilik yapmanın insani yönüne değinmişlerdir. Pozitif psikolojinin içinde listelenen altı erdemden biri olan insaniyet, iyilikle ilişkilidir. Seligman’ın ortaya koymuş olduğu karakter güçlerinden kibarlık, başkalarına yardımcı olmayı ve onlar için iyilik yapmayı içermektedir.
Annesley’den bir iyilik manifestosu:
- Bolca bahşiş dağıtın.
- Sıkıntıda olan bir arkadaşınızı arayın.
- Tek başına yaşayan tanıdıklarınızı ziyarette bulunun.
- İnce düşünülmüş hediyeler oluşturun ve ayrıca isim belirtmeden de armağanlar verin.
- Muhtaç insanlara bağışlar yapın.
Tüm bu iyilikleri düşünürken ve uygularken kendimize şunu soralım: “Bu iyilikle bir sınır ihlâlinde bulunmuş olur muyum?” Bazen bizim iyilik sandığımız şeyler karşımızdaki için aynı anlamı taşımayabilir. Özellikle yakın çevremizle ilişkilerimizde, aklımızın bir köşesinde şu cümle dursun. “Talep edilmeyen iyilik, iyilik değildir.”
Esenlikler diliyorum.