İnsanoğlunun yaradılışından bu yana gen kodlarında var olan bir duygudur, kaçma duygusu.
Pek çok şeyden kaçar insan, kaçınca sanki kurtulacakmış gibi… Öteler durur yapacaklarını. Oysa öteleme, kaçmanın günümüzdeki modern bir tanımından başka bir şey değildir aslında.
Hayatlarımıza bir bakalım, neleri öteliyoruz? Almak istediğimiz bir eğitim, diplomasını istediğimiz bir meslek, gezmek istediğimiz şehirler veya ülkeler?
Hayallerimiz… Büyük veya küçük isteklerimiz… Hatta yıllardır ismini duyduğumuz bir filmi seyretmeyi ötelememiz.
Seyredeceğim, yapacağım çizeceğim, yazacağım, gideceğim, okuyacağım deyip ama bir türlü vakit bulamadığımız kaçışlarımız.
Şu küslüğü gidermek için konuşacağım, hasta arkadaşımın ziyaretine gideceğim, yarın kitaplığımı düzenleyeceğim.. Yarınlar ve cağımlı, ciğimli sonu gelmez bitmeyen ötelediğimiz, kaçışlarımız.
Korkularından kaçar insan, onların altında ezilmekten, başkalarının ne diyeceğinden korkar ve tek tek bedenine ve ruhuna taktığı korkularıyla düşe kalka yol almaya çabalar. Ah şu korkuları insanın, kabus gibi üzerine gelen, bilinmezlik içinde içini kemiren korkuları. Yol düz olsa da o kadar ağır yükle hayat yolunda elbette tökezleyip durur insan ve işte böylece başlar isyanlar. Nedenler ve niçinler…
Yeni başlangıçlardan hatta en çok da ondan kaçar insan. Çünkü güvenli alanını terk etmek insan için kolay değildir. Bu alana konfor alanı da diyebiliriz, sabit olanı bırakmak oldukça zordur ve insan kaçar.Herkesin günlük bir düzeni vardır, bu değişsin istemez. Bilinçaltımız bizi hep aynı şeyleri yapmaya ikna eder. Çok da başarılıdır bu konuda.
Yeni okuduğum bir yerde diyordu ki, her gün yaptığınız hareketleri değiştirin, sonuca siz bile şaşıracaksınız? Sağ elle tuttuğunuz tarağınızı sol elle, dişlerinizi her gün kullandığınız değil diğer elle fırçalayın… Bunun gibi günlük sıradan şeyleri değiştirin, diyordu.
Ben mi? Yaptım. Sonuç mu? Yazmaya değer olduğuna göre siz karar verin. 🙂
İnsanın kendisine bile itiraf edemediği bir kaçışı daha vardır. Duyguları… İnsan duygularından da kaçar.
Garip bir örnek olacak belki ama şu an aklıma geldi.
Sizce, cellatlar idam edeceği kişilerin yüzlerini neden örterler? Mahkûm korkmasın diye mi, seyretmeye gelen seyirciler için mi?
Bence, cellatlar kendileri için örterler, biraz sonra ip geçirecekleri kişinin yüzünü. Neden mi? Çok basit. Çünkü, mahkûmun tüm duyguları yüzüne yansır ve bunu görmek kolay değildir. Hatta infazı gerçekleştirmek bile, o yüzü görmekten daha kolaydır. Duyguları görmek, kendi duygularına kapılmaktan kaçtıkları için onu görmek istemezler. Belki de yüzlerindeki ifadelerle duygularını karıştırmamak için.En acımasız cellat bile insandır çünkü. Kim bilir…
Peki ne yapmak lazım o zaman, kaçmaktan kaçmamak için? En zoru bu olsa gerek… Ne yapmam lazım? Aslında soruyu sormak, kendine sorabilmek çok büyük bi yüzleşmedir insanın kendisiyle…
Aynaya cesurca bakabilen kişiler artık kaçmayı değil yapmayı seçmiş kişilerdir çünkü. Öncelik sırası belirleyip,kaçtığımız ne varsa onları tek tek dönüştürmeye niyet eder ve yola çıkarsak bir bakmışız bir zaman gelmiş, artık kaçan değil, hayallerini kovalayan ve gerçekleştirilen kişilere dönüşmüşüzdür.
Kendin için bir şey yap. İyileştirmek en çok senin elinde. Emin ol.
Saygılarımla
Yine harikasınız; kaleminize,yüreğinize sağlık hocam.Terapisiz,vesselam
Kaleminize saglik
Yüreğine sağlık hocam.
🙏