Özge trenle yoldan gelmişti. Bir gün sonra buluşmak için karar verdikleri kafede buluştular. Yeşim arkadaşından önce varmıştı, sakin bir köşe bulup oturdu. Sigarasını yakıp dumanı gerginlikle üflemişti. Karşısına cıvıl cıvıl renkli çiçekli olan elbise giyen Özge oturmuştu, sadece birbirlerinin ellerini sıktılar. Yeşim direk konuya girdi.
– Bakma gözlerime, sen dost musun! Benim hüznümü, kederimi, mutluluğumu, sevincimi anlamıyorsun. Bizim yılların getirdiği dostluk ilişkisi vardı, ama sen ne yaptın? Vefasızlık gösterdin, evlendin, başka bir şehre gittin, aramadın, sormadın. Bir geminin limandan uzaklaştığı gibi birbirimizden uzaklaştık. Seni kaç defa aradım açmadın. Mesajlar yolladım, cevap vermedin. Ne diye şimdi yanımda olmaya çalışıyorsun? Seni Allah dostu diye görüyordum ama yanılmışım. Meğer sendeki menfaatmiş… Senin en karanlık dönemlerinde mum olmaya çalıştım. Seninle ağladım, güldüm ama artık yakınlığımız kalmadı Özge.
– Lütfen içimi acıtma, söyleme bana bunları… Evlendim, seni aramaya fırsatım olmadı, evliliğime odaklanmaya çalıştım. Yasinle birkaç ay hep tartışmalarımız oldu. İnan ki aklımdan hep geçtin. Biliyorum hatalıyım, sana geri dönemedim. Senin yanlış anlayacağını düşünmedim. Özür dilerim. Yeşim boğazım düğümlendi, daha fazla konuşamayacağım.
– Seninle hep karşılıklı konuşacağımız bu anı bekledim biliyor musun? Biz seninle görüşmeyeli, konuşmayalı kaç yıl oldu hiç düşündün mü? 2 yıl oldu. Erdemli olma zirvesine ulaşmaya çalışma. Huyum kurusun senin gibi hiçbir şey olmamış gibi devam edemiyorum. Seni hayatım boyunca görmek istemiyorum. Benden uzak ol, Allaha yakın ol. Yolun, bahtın açık olsun.
Yeşim masanın üzerinden sigara paketini alıp çantasına koydu. Gözlüğünü taktı. Özge’nin bir şey söylemesine fırsat vermeden gururlu bir şekilde sandalyeden kalkıp hızlı adımlarla uzaklaştı.