Kanayan Yara Filistin

Ahmet Furkan Demir 478 Görüntüleme Yorum ekle
5 Dak. Okuma

Yıllardır zalim İsrail’in baskısı altında ezilen ulu mabedimiz…
İslam’ın göz bebeği, ulu nebinin ilk kıblesi…
Efendimiz Hz Muhammed’in (s.a.v.), büyük komutan Selahaddin Eyyubi’nin emaneti…
Büyük bir aşiret içerisinde yalnızlığa mahkûm bırakılmış aziz belde…
Kendi evine misafir olan kutlu belde…
Mukim olduğu halde seferi gibi yaşayan aziz şehir…

Her yıl Ramazan ayında Filistin’deki Müslümanların ibadet etmesine mani olan zalim İsrail, bu yıl da yine ibadet yapan Müslüman kardeşlerimize baskı ve işkence uygulamıştır. Binlerce Müslüman insan sırf ibadet görevlerini ifa ettikleri için eziyet görürken hangi sıfat ile mükellef sofralarımıza oturup iftar yapacağız?

Bir avuç köpek sürüsü tüm Ümmetin sırtına coplar vururken hangi sıfat ile sahur yapacağız?

Secde halinde iken sırtlarına tekme yiyen Müslümanlar varken hangi vasıf ile teravih namazı kılacağız? Ne zaman Müslümanlar birlik olup bu zulmün karşısında duracak? Birlik olmak bir tarafa dursun ne yazık ki parçalanmaya devam ediyoruz. Ümmet bilincini yok edip benlik bilinci ile sadece kendi yaşamımıza bakıyoruz. Bunun neticesinde sayıca kendilerinden kat kat fazla olduğumuz bir köpek sürüsüne karşı da boynu bükük durup çaresizce bekliyoruz. Birçok insan bu duruma aldırış etmeden hayatına devam ediyor. Zulmetmek sadece zulmü yapan kişi olmak değildir. O zulmü alkışlayan, o zulme sessiz kalan; ne fiiliyatı ile ne de hissiyatı ile tavır koymayan kişi de zulmü yapan kişi gibidir.

Bu zulümlere sessiz kaldığımız sürece başımızdan felaketler eksik olmayacaktır. Yarın belki emsali belki daha da azılısı bizi de bulacaktır.

Bu hususta efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“İnsanlar bir zalimi görürler de onun zulmüne engel olmazlarsa, Allah’ın onları genel bir azaba uğratması kaçınılmazdır.”
(Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, 5; Ebû Dâvûd, Melâhim, 17)

Şüphesiz ki Cenab-ı Allah zalimleri elbette kahredecektir. O gücü her şeye yetendir. Bir şeyin olmasını isterse ona (Kün fe yekün) ol der ve olur. Allah’ın zalimleri felakete uğratması için ne bizim tavrımıza ne de hissiyatımıza ihtiyacı yoktur.

İbrahim suresi ayet 42-43 de şöyle buyrulmaktadır:

“Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! O sadece, onların işini bir güne erteliyor ki, o gün gözler dehşetten dışarı fırlamış;
Başları yukarıya kalkık, bakışları bir noktaya sabitlenmiş, zihinleri bomboş kalmış olarak toplanma yerine koşarlar.”

Bu olaylar karşısında herkes kendi tarafını, kendi safını belli eder. Elinden hiçbir şey gelmeyen yatalak, felçli bir Müslüman dahi hissiyatı ve niyeti ile bu olayı buğzederse sanki zalimlerle cephede savaşmış gibidir.

Enes radıyallahu anh şöyle dedi:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile Tebük Gazvesi’nden döndüğümüz sırada şöyle buyurdu:

“Medine’de bizden geride kalan öyle kimseler vardır ki, bir dağ yoluna, bir vâdiye girdiğimizde onlar da bizimle yürüyormuş gibi sevap kazanırlar. Çünkü onları birtakım mâzeretleri alıkoymuştur.”
(Buhârî, Megâzî 81, Cihâd 35. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cihad 19; İbni Mâce, Cihâd 6)

Müslümanlar hissiyatı ve tavırları ile kendini ve ahiretini kurtaracaktır.

Cenab-ı Allah Müslümanlar olarak hepimizin kardeş olmasını istedi. Zor zamanlarımızda birbirimize destek olmamızı iyi günde kötü günde yan yana olmamızı istedi. Hucurat suresi 10. Ayette; “Müminler ancak kardeştirler.” buyurularak bu durum ifade edilmiştir.

Müminler bir elin beş parmağı gibidir. Hep yan yana ve ayrılmazdır. Sizden birisine; “Sağ elinden bir parmak keseceğiz hangisi olsun?” diye bir soru sorulsa, şu parmağımı kesin onu zaten sevmiyorum ya da şu parmağımı kesin onu zaten kullanmıyorum diyebilir misiniz?

İşte İslam kardeşliği de böyledir. Müslüman kardeşine zulmedemediği gibi onu zalime de teslim etmez. Efendimiz Hz Muhammed (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmuştur:

“Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, haksızlık yapmaz, onu düşmana teslim etmez. Müslüman kardeşinin ihtiyacını gideren kimsenin Allah da ihtiyacını giderir. Kim bir Müslümandan bir sıkıntıyı giderirse, Allah Teâlâ o kimsenin kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim bir Müslümanın ayıp ve kusurunu örterse, Allah Teâlâ da o kimsenin ayıp ve kusurunu örter.”
(Buhârî, Mezâlim 3; Müslim, Birr 58. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 38, 60;Tirmizî, Hudûd 3, Birr 19; İbni Mâce, Mukaddime 17)

Asr-ı Saadet döneminde yaşanılan İslam kardeşliği böyleydi. Cenab-ı Allah bizlere de aynı kardeşlik bilincini nasip eylesin. Filistin’deki ve diğer tüm İslam beldelerindeki zulüm gören kardeşlerimize de yardım eylesin bizleri de bu yardımda bizlere de belagan ma-belag himmet nasip eylesin. Zalimleri ve destekçilerini de Kahhâr ism-i şerifi ile kahreylesin.

Yazımı üstat Necip Fazıl Kısakürek’in şu sözleri ile nihayete erdiriyorum:

Yıkılasın İsrail enkazını göreyim!
Sana ülke diyenin Yüzüne tüküreyim!

Vesselam…

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version