Bir rivayete göre: çoğunuzun onu baş yapıtı olan “Kaplumbağa Terbiyecisi” resimden tanıdığınız Osman Hamdi Beyefendi, bu son şaheseri için “Benim Ustalık Eserim” diyerek bahsetmiştir.
Tabi onun resmine yüklediği o muhteşem anlamı, o yıllarda anlamak mümkün olmasa da üstadın bu resimle gerçekte ne anlatmak istediği konusu ancak yıllar sonra ortaya çıkmıştır.
Bu konuya geçmeden önce Osman Hamdi Beyden biraz sizlere bahsetmek istiyorum. Özellikle yaşı 40 ve üzeri olan herhangi birine İndiana Johanes kimdir? diye sorsam herkes bir ağızdan maceraperest, arkeolog film kahramanı der ve sanki bir kırbaç varmış gibi ellerini sallamaya başlardı herhalde. Ama gel gör ki Osman Hamdi Beyi hatırlatmak için “Hani o resim var ya! Milyon dolara satılan. Hah! Kaplumbağa Terbiyecisi. Onu yapan ressam işte!” demek zorunda kalıyoruz. Ne üzücü.
Aslında o muhteşem insan: Türkiye’deki ilk arkeologtur. Hakkında anlatılacak o kadar çok şey var ki. Buna bir başlarsam bu yazı bitmez. Ama dediğim gibi o sadece bir ressam değil aynı zamanda devrinin çok ötesinde bir insandı. Nemrut Dağındaki o muhteşem heykelleri, sözüm ona arkeolog ama gerçekte hırsız olan Almanların elinden kurtararak hala orada durmasını sağlayan da bizzat kendisidir. Emin olun bu hikaye Steven Spielberg’in eline geçseydi filmin baş kahramanı, kamçılı bir soytarı yerine bizzat Osman Hamdi Bey olurdu. Umarım bu vesile ile onun hayatını merak ederek araştırır ve benim gibi hayretler içinde kalırsınız. Emre Caner Beyefendinin “Kaplumbağa Terbiyecisi” adlı kitabını mutlaka okumalısınız.
Şimdi gelelim Bilim Kurgu yazarlığı ile Osman Hamdi Bey’in baş yapıtı arasındaki bağlantıyı anlatmaya. Bunun için önce gerçekte üstat ne anlatmaya çalışmıştı ona bakalım.
Efendim Osman Hamdi Bey, Avrupa eğitimi almış bir Türk genci olarak tüm çalışmalarında malum yaşadığı devir ve o dönemin gericiliği yüzünden her zaman çok büyük engellerle karşılaşmıştı. Neyse ki babası Osmanlı sadrazamı olduğu için bir nebzede olsa bu sıra dışı işlerini yapabilecek bir ortam bulabildiği için başarılı olabilmiştir.
O meşhur eserinde; Bu denli anlaşılamamanın vermiş olduğu tüm o kederi yansıtmıştır aslında. Biliyorsunuz aslında Kaplumbağa Terbiyeciliği diye bir meslek yoktur. Yani resminde olmayan bir işi betimlemiştir. Aslında kendi hayatını resmetmiştir. Hatta her resminde yaptığı gibi eğitmenin yüzü de kendi yansımasıdır. Ve hiç bıkmadan usanmadan giriştiği o dönem için çok lüzumsuz ve tabu olarak görünen sıra dışı işlere gönlünü vermiş, tüm karşı çıkmalara ve baskılara rağmen bu uğurda ömrünü harcamıştır.
Buna benzer bir durumun Türkiye’de bilim kurgu edebiyatı üretmeye çalışan diğer tüm yazar arkadaşlar içinde söz konusu olduğunu da üzülerek görmekteyim.
Biraz da kendi yoldaşlarıma cesaret vermek için bu yazımda Osman Hamdi Beyden bahsetmek istedim. Ürettiğimiz eserler ile girdiğimiz bu yol gerçekten uzun ve meşakkatli. Daha önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi bizler geleceği yazıyoruz…
Ama bu süreç her ülke için aynı olmuştur. Şimdi Dünyanın bayıla bayıla okuduğu Asimov, Jules Vernes, HG Wells ve pek çoğu neredeyse o muhteşem eserleri 100 yıl önce yazdılar. Onlarda yıllarca anlaşılamadılar. Ama şimdi onların hayal güçleri sayesinde neredeyse Mars’a ayak basmak üzereyiz.
Ben inanıyorum ki şimdi bizler sayesinde gelişmekte olan Türk Bilim Kurgu Edebiyatı da er geç hak ettiği yeri alacak ve gelecek nesillere ilham kaynağı olacaktır. Üretmeye, düşünmeye, yazmaya devam…
Yeniden görüşmek dileği ile esen kalın…