Milli Eğitim Müdürlüğü görevim süresince her sabah iki okulu ziyaret ederek mesaiye başlıyordum. Yine bir sabah merkezde bulunan okullarımızdan birini ziyaret ettim. Okul müdürünün odasında oturuyordum. Okul müdürünün nezaketli karşılamasının hemen ardından kapının hışımla açıldığını, bir bayan öğretmenin bir kız öğrenciyi yaka paça müdür odasına getirdiğine şahit oldum. Öğretmen içerde misafir olup olmadığına bakmadan sinirli ve yüksek bir sesle “Müdür bey bu okulda ya ben ya da bu öğrenci kalacak! Ben böyle küstahlıkları kabul edemem” dedi. Okul müdürü neye uğradığına şaşırmıştı. Benim ziyaretim esnasında böyle bir tatsızlığın yaşanması canını epeyce sıkmışa benziyordu. Mahcup gözlerle bana baktı. Ben de “Müdür Bey siz öğretmenimizle yan odada konuşun” deyice “Tamam müdürüm.” dedi. Müdürüm demesiyle öğretmen kendisine biraz çekidüzen verdi. Çok mahcup ve korkmuş öğrenciye dönerek “Gel bakalım!” dedi. Ben öğretmene “Hayır öğrenci burada kalsın, sizler buyurun lütfen.” dedim. Okul müdürü ve öğretmen gayri ihtiyari odadan çıktılar. Kız öğrenciye karşımdaki koltuğu işaret ederek oturmasını istedim. Öğrenci çekingen ve ağlamaklı bir şekilde oturup sessizce bana baktı. “Nasılsın kızım? Sınıfta öğretmeninle bir tatsızlık yaşadın sanırım. Hayırdır, öğretmenin neden kızdı sana?” diye sordum. Cevap, kocaman mahcup bir suskunluk oldu.
“Sen beş dakika otur hiç üzülme ve hiç korkma ben senin yayındayım” dedikten sonra yan taraftaki müdür yardımcısının odasına geçtim. Müdür, müdür yardımcısı ve kızgın öğretmenimiz odada konuşuyorlardı. İçeri girer girmez öğretmen “Çok özür dilerim müdür bey ben içerde olduğunuzu bilmiyordum. Bir saygısızlığım olduysa kusuruma bakmayın lütfen. Bu öğrenci beni çileden çıkartmıştı.” dedi. “Rica ederim, lütfen buyurun oturun. Bir mahsuru yoksa ne olduğunu anlatır mısınız?” deyince, öğretmen heyecanlı bir şekilde anlatmaya başladı. “Müdür Bey bu öğrenci siz de gördünüz başındaki kapüşonla sınıfa girdi. Ben de, kızım sınıfa böyle girilmez o kapüşonu başından çıkar dedim. O da bana çıkarmam dedi. Ben çıkarmasında ısrar edince bana karşı çıktı, hayır çıkarmam diye diretti. Beni sınıfta öğrencilere karşı küçük düşürdü. Otoritemi sarstı. Ben böyle saygısızlıklara gelemem. Sorunu çözsün diye müdür beye getirdim. Sizin burada olduğunuzu bilmiyordum. Çok sinirlenmiştim kusura bakmayın” dedi. Tamam deyip müdür odasına, kız öğrencinin yanına geri döndüm. Çağırma ziline bastım. Görevli geldi. “Bize iki çay getirir misin” dedim. Çaylar geldi. “Haydi, kızım hem çayımızı içelim hem de anlat bana bu kapüşon hikâyesi nedir?” diye. Gülümsemem, ilgim ve iyi davranmam kız öğrencinin rahatlamasını sağlamıştı. Gözleri tekrardan doldu. “Benim babam yok. Geçen yıl vefat etti. O vefat ettikten sonra hayat bizim için çok zorlaştı. Annem geçimimizi sağlayamıyor. Bazen evlere temizliğe gidiyor. Kazandığı üç beş kuruş bize yetmiyor. Bu yüzden annem çok üzülüyor. Çoğu zaman onu ağlarken görüyorum. Benim saçlarım uzamış ve şekil almıyordu. Anneme kuaföre göndermesini istedim. Ama paramız olmadığı için gönderemedi. Sonra aslında istersen saçlarını ben kesebilirim dedi. Ben de başka çarem olmadığı için tamam dedim. Annem saçlarımı kestikçe hatalar yaptı, hatalarını düzeltmeye çalıştıkça da saçlarımı berbat etti.” diyerek başındaki kapüşonu çıkardı ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Annesi gerçekten saçlarını çok kötü kesmişti. Anlatmaya devem etti. “Kuaföre gidemedim. Saçlarım berbat olunca okula gelmek istemedim. Ama okulumu çok seviyorum. Okulumdan, derslerimden geri kalmamak ve arkadaşlarımın içinde mahcup olmamak için bu kapüşonu giydim. Ben asla saygısızlık yapmadım. Arkadaşlarımın içinde rencide olmamak için bunu taktım ama öğretmenim ısrarla çıkarmamı istedi. Ben çıkarmayınca da beni buraya getirdi.” dedi…
İki şeye çok üzülmüştüm. Kız öğrencimizin bu acı hikâyesine ve de bir öğretmenin bu denli duyarsız olmasına, bir eğitimciye yakışmayan tavırlar sergilemesine. Oysaki öğretmenlik sevgi, şefkat ve sabır mesleği değil miydi?
Her işte bir hayır vardır diyerek öğretmen ve idarecilerimize konu ile ilgili detayları anlatınca herkes bu olaydan bir ders çıkardı.
Doğru bir iletişim, diğerkâmlık ve yüreğe dokunmak aslında birçok problemin çözüm anahtarı değil miydi? Toplumlarda ve kurumlardaki birçok uyuşmazlığın temel sebebi de iletişimsizlik değil miydi aslında?
Bu konularla ilgili Milli Eğitim Müdürlüğü ile üniversite arasında bir iş birliği protokolü yaptık. Belirli günlerde öğretmen ve öğrencilere seminer ve eğitimler vermeye başladık. Kız öğrencimize gelince, onu kuaföre götürdük, saçlarını istediği gibi düzelttirdik. Annesini de güzel bir işe yerleştirdik. Çok kıymetli bir iş adamımız da öğrencimizin mezun oluncaya kadarki tüm eğitim masraflarını üstlendi.
Tatsız başlayan bir okul ziyareti böylece tatlıya bağlanmıştı.
çok etkilendim. güzel bir yazı. umarım tüm eğitimciler ders alır