Bir gün alıp başımı gitmek istedim, şöyle bir uzaklaşmak, olabildiğince uzaklaşmak. Ruhumda buhranlar, gönlümde incinmeler, kalbimde kırıklar kafamda düşünceler, dalgın adımlarla yalnızlığımla yoldaş olup insanlardan uzaklaşmak istedim. Sükûnet bir şarkı söylesin, kuşlar arka fon müzikle eşlik etsin ve yoldaşım yalnızlık olsun; ve alıp başımı insanlardan uzaklaşmak, olabildiğince uzaklaşmak istedim.
Bu düşüncenin derinliğinin bir yerinde bir karar verdim: “Gideceğim, evet ben buralardan gideceğim. İnsanlar çekilmez, onlara laf anlatılmaz, sırtını dönemez olmuşsun. Dedikodu, gıybet, hainlik, ihanet, kavga, kargaşa, huzursuzluk, sataşma, riyakârlık, edepsizlik, kibir ve bunun gibi nice şeylere meyilli bir kötülük makinesine dönüşmüş. Bu yüzden alıp başımı insanlardan, insan olmayan yerlere, yalnızlığın bol olduğu diyarlara gideceğim” diye karar verdim. Bu düşüncenin derinliğine daldığım bir yerde, bir sesle irkildim. Beni “İNSAN” denen mahluk uyandırdı:
İNSAN: – Nedir derdin, niye öyle dalıp gittin derinlere? Senin hâlin hâl değil, paylaşmak istersen dinlerim belki bir çözümünü buluruz, dedi.
BEN: – Boşuna uğraşma. Benim derdimin dermanı, yaramın merhemi, problemimin çözümü yok, hele sende hiç yok. Çünkü sen benim bu derdimin en büyük sebebisin, bu dünyanın başına gelmiş en büyük dert ve belasın. Sen çok iyi yıkan ve bozan ama hiç toplamayı ve yapmayı bilmeyen bencil, kibirli ve egoist bir mahluksun. Sen nefsine, hırsına, tutku ve arzularına esir olup; merhamet ve vicdanı ölmüş,
“İNSANLIK” denen emanete hıyanet etmiş ve şeytanın yolunda gitmeyi seçmiş bir gafilsin çünkü.
Ben gideceğim buralardan Ey İNSAN!
Ben senin olmadığın diyarlara gideceğim,
Gittiğim yerde, içinde insanların olmadığı; sadece yalnızlığı seveceğim,
Yeterince kirlenmiş yüreğimi, bir daha insanları severek kirletmeyeceğim.
Kalbim kırık, içimde bir burukluk sadece “İNSANLIĞI” özleyeceğim.
Ve bir daha hiç dönmeyeceğim.
Bitti, usandım artık!
Bir rahat bırak! ben yoluma gideceğim, dedim.
İNSAN: – Ne oldu, sorun nedir, ben sana ne yaptım ki? dedi.
BEN: – Sen daha ne yapabilirsin ki? Sen, sana verilen, seni Eşref-i Mahluk yapan; Allah’ın sana verdiği emanete hıyanet ettin. Sen nankörsün, nankörsün Ey İNSAN!
İNSAN: – Ne emaneti, neyden bahsediyorsun? dedi.
BEN: – Ey İNSAN!
Allah sana “İNSANLIK” verdi,
Altına yeryüzünü serdi,
Üstüne gökyüzünü bitirdi;
Eşref-i Mahluk yapıp.
Kâinatı, dünyayı ve nice canlı ve cansızı hizmetine verdi;
Ölçüp, biçip, tartıp.
O insanlığa sahip çıkmadın, neden kayıp?
Esfel-i safiline düştün, çok ayıp.
Gönüller incittin, kırdın;
Küfürler, nâhoş sözler sayıp.
Ahlakın kalmamış, edebi ateşe atıp.
Gidiş yollarıma güller, dönüş yollarıma dikenler dikip.
Gidişime yol hazırladın; Ey İNSAN!
İNSAN: – Ben nefsime yenildim, şeytana uydum. Kötülüğümün başını okşayıp severken; insanlığımı unuttum, ihmal ettim. O sessizce çıkıp gitmişken benden ben gidişini hiç fark etmemişim. Sen söyledin ya! Ben şimdi farkına vardım gittiğinin.
BEN: – Ey İNSAN!
İnsanlık senden gittiği günden beri, sen çok değiştin, çekilmez oldun, kalp kırdın, gönül incittin; hep kavga, savaş, kaos çıkarttın. Sen benden mutluluğu, huzuru, aşkı, sevgiyi alıp götürdün. Artık seninle kalınmaz, ben gidiyorum.
İNSAN: – Madem “insanlık” denen Allah’ın emanetine sahip çıkmadım, onu kaybettim diye gidiyorsun ve bundan huzursuzsun git o zaman, haklısın!
Eğer bir gün tekrar insanlığı bulursam tekrar geriye; yani bana dönersin. Belki her şey eskisi gibi güzel olur. Ama zor zannetmiyorum, benim de kalmadı umudum. Çünkü; nefsime, şeytana esir düştüm. Kolay kolay kurtulacağımı sanmam, ama bir umut işte; nefsimle cihadım zaferle taçlanırsa, neden olmasın?
BEN: – O zaman sana sonsuza dek hoşça kal. Çünkü ben de sana dair tüm umut ve inançlarımı yitirdim. Sen “İNSANLIK” denen Allah’ın kutsal emanetine sahip çıkmamış ve kaybetmişsin. “İNSANLIĞI” kaybettiğin günden beri dünyada hep bir huzursuzluk, kaos, karanlık ve umutsuzluk. Ve ben sana olan itimadımı yitirdim. Ve sen Ey İNSAN! Umutlarımızın, aşk ve sevgilerimizin, sevinçlerimizin en büyük katilisin. Sana sonsuza dek hoşça kal…
Ve alıp başımı gittim yalnızlığın diyarlarına o günden sonra “İNSAN” denen mahluku görmek istemedim. Bir Düş Ülkede hep yalnızlığın tenhasında yaşadım. Çünkü insan öldürüp kirletiyor; umut, huzur ve güzellikleri. Bir daha İNSANLARIN ülkesine döner miyim? Sanmam!
Çünkü “İNSANLIK” denen en değerli olan Allah’ın emanetine sahip çıkmayıp kaybettiler. İNSANLIK kaybolup gittiğinden beri umutlarım, aşk ve sevgilerim de kayıp.
İNSANOĞLU nankör olmasaydı; “İNSANLIK” denen hazineye sahip çınardı. Ama yazık, çok yazık!