17 Şubat 2025
GÜLAY…
Takvim yaprakları yine ayın on yedisini gösteriyordu. Zaten kimsenin, zamanın nasıl geçtiğini fark edebildiği de yoktu. Bu, ahir zamanın insana oynadığı bir oyunuydu besbelli.
Her ayın 17’sinde yazısı yayınlanıyordu Gülay‘ın. Elinden geldiğince, yüreğindekileri kalemiyle kağıda dökmeye çalışıyordu. Neredeyse iki yılı aşmıştı yazmaya başlayalı.
Kelimeleri kağıda dökmenin ne kadar zor olduğunu önceden de biliyordu ama düzenli bir şekilde yazmak ve düzenlemek bambaşka bir şeydi.
Her ay yazısını gönderdikten sonra bir sonraki ayki yazısını kesinlikle önceden yazıp bitireceğim diyordu. Ama maalesef hiç böyle olamıyordu.
Günlük hayatın koşuşturması içinde o gün geliveriyordu işte.
Farklı sanat dalları ve mesleğinin yoğun ders saatleri arasında takvim yaprakları ayın on yedisini gösteriyordu.
Genellikle, 17. günün sabahında başlayıp öğle sonuna doğru hazır ediyordu yazısını. Ama bu sefer gerçekten çok sıkışmıştı. Hem farklı bir ilde hem de yazması mümkün olmayan bir ortamdaydı. Baktı olmuyor, ayın 18’inde yazısını göndermek için ricada bulundu.
Günler gibi saatler de elbette durmuyordu. İşte, ayın 17’si olmuş ve İzmir’e dönüş yolculuğu başlamıştı. Eve geldiğinde saat öğleye çoktan geçmişti.
İyice stres altında birden eskiden yazdığı bir yazı aklına geldi. Geldi ama yazının nerede olduğunu bir türlü hatırlayamıyordu. Bulmak için tüm ajandalarını ve kitaplığını darmadağın etti. Hangi yılda ve neredeydi yazı? Tüm 2020’den sonraki defterlerin sayfalarını tek tek çevirirken tabii ki zaman da su gibi akıyordu.
Sonra birden 2018’de de ajanda tuttuğunu ve yazının burada olabileceğini hatırladı. Sayfaları çevirirken, kendine de söylenmeyi ihmal etmedi.
Nihayet yazıya ulaştı… Tekrar okuduğunda hem duygulandı hem de biraz rahatladı…
Ama bu sefer de dikkatini yan sayfadaki söz çekmişti:
“Dünya insanların bakışına göredir. Aynı pencereden bakan iki insandan biri çamuru görür; diğeri yıldızları.” (Roger Shattuck)
Okudu ve yine okudu.
Ben dedi, kesinlikle bu söz üzerine yazmalıyım. Demek ki tüm arayışım, yazımı bulmak için değil de bu söz üzerineymiş.
Bu söz, bana resmen aratılmış.
Artık ne kadar az zamanı olduğu önemliydi. Ne de bu saatten sonra bir yazı yazmanın zorluğu…
Saate bakmadan yazmaya başladı.
Ve “Ümitsizlik Yorgunluğu” başlığını atarak yazısını tamamladı.
1 Mart 2025
SEVGİ
Günlerdir uyuyamıyordu. Ne zaman başını yastığa koysa, uyku onu terk ediyordu. Uykusuzluk ve yaşadıkları onu iyice yormuştu. Bu durum öyle bir hal almıştı ki yemek yeme yetisini bile kaybetmişti.
Tüm gün neredeyse yataktaydı ama uyuyamıyordu. Midesi bomboştu ama hiçbir şey yemek istemiyordu. Zaten artık onun için yaşamanın da bir anlamı kalmamıştı.
Yaşamla tek bağlantısı olan şey, elindeki telefonuydu. Gözleri, ekran ışığına bakmaktan çökmüş, tüm vücudu da hayatı gibi darmadağın olmuştu.
Aldığı karar zordu ama bundan başka bir yol bulamamıştı. Hiçbir şey düşünemiyor, zaten artık düşünmek bile istemiyordu.
Korkuyordu. Yaşadıkları tren hızıyla beyninin kıvrımlarından geçerken, artık yolun sonuna geldiğini de anlamıştı.
Son defa eline telefonunu aldı. Tüm arkadaşlarının tek tek profil resimlerine bakıp, onlarla içten vedalaşmak istiyordu.
Acı ve sitem karışımı bir gülümseme ile profilinden profiline geçiyordu.
Beraber çekilen fotoğraflar, içilen kahveler, gönderilen güzel mesajlar… Hızla gözlerinin önünden akıp gidiyordu nice yaşanmışlıklar.
Sanki zaman durmuş veya onun için sonlanmıştı.
Rehberde sonlara gelmişti artık.
M harfine gelince biraz durdu, elleri titremeye başladı. “Meryem” adını görünce dudaklarında acı bir gülümseme oluştu. Çünkü Meryem, Sevgi’nin en iyi arkadaşıydı. Bu yüzden onunla vedalaşmak, sanırım biraz daha zor olacaktı.
Sayfasına girdiğinde, kendisine bir link gönderdiğini fark etti. Günlerdir orada duruyordu ama hiç fark etmemişti. Sırf Meryem’in hatırına, linki açtı. “Arkadaşıma ve hayata son hareketim bu olsun.” diye düşündü.
“Ümitsizlik Yorgunluğu”
Hayrendiş yazıları…
Sanki görünmez bir elle birlikte linki açıyordu. Sayfaya girdi. Bir an için sanki iradesi yok olmuştu. Şu an bunu okumak isteği de neyin nesiydi? Ve okumaya başladı. Okudu ve okudu…
Yazının sonlarına geldiğinde; “Ben,” dedi, “bu üç kişiden hangisi gibi davranacağım? Ben hangisi gibi yapmalıyım?”
Sonra, Levin’de karar kıldı. Kalbi neredeyse yerinden fırlayacaktı. Az önceki düşündüğü şeyin korkusu tüm vücudunu sardı. Yataktan kalktı, pencereyi açtı. Buz gibi tertemiz hava yüzüne çarptıkça biraz kendine geldi. Saat 6:00’ya geliyordu.
Birden tüm sokağı ve gökyüzünü kaplayan o ses duyuldu.
Her şey berraklaştı. Az önceki kötü düşünceler bir bir kaybolup yok olmaya başladı. Tüm beyni ve vücudu sabah ezanıyla titredi. Nasıl yağmurdan önce gök şimşekle titriyorsa, Sevgi de gözyaşlarından önce öyle titredi.
Gözlerinden yaşlar süzülürken, titreyen elleriyle “Allah’ım affet ve senin beni ne çok sevdiğini unuttum. Beni unutmadığını unuttum. Affet Allah’ım, affet.” kelimelerini hıçkıra hıçkıra, defalarca tekrarlayıp durdu.
İşte o zaman anlam buldu tüm bunlar.
Ve hikayeler birleşti. Evrendeki bir parça bir parça ile denk geldi.
Bir yazı, neden ve niçin bilinmeden yazıldı. Ama çok uzaktaki bir cana dokundu.
Kelebek bir yerde kanat çırptı… Çok uzak, bilinmedik bir yerde etkisi göründü…
(Bu bir kurgudur. Peki bu hikayenin sonunda, Kelebek etkisi ne demek diye sorarsanız bana;
“Fark etmediğiniz küçük hayat parçalarınızın başka hayatlara hayat buldurması ve can olmasıdır.” derim.)
Vesselam…
Harika bir yazı. Ellerinize sağlık Gülay Hanım
Çok teşekkür ederim
Guzel duygu yüklü bir yazı olmuş
Çok teşekkür ederim
Etkileyici bir yazı olmuş. Teşekkürler
Her zaman ki gibi mükemmel
Çok teşekkür ederim
Harika bi yazı ellerinize sağlık ..
Çok teşekkür ederim
Çok teşekkür ederim
Okurken su gibi akıp gitti elinize sağlık Gülay öğretmenim çok akıcı ve harika bir yazı olmuş 🙏🏻
Evet bazen sürprizlerle karşılaşabiliyoruz önemli olan toparlayabilmek ,sizde harika dile getirmişsiniz elinize sağlık
Çok teşekkür ederim
Kaleminize sağlık çok güzel bir yazı olmuş mükemmel
Çok teşekkür ederim
Çok güzelmişş çok anlamlı olmuş
Çok teşekkür ederim
Hocam kalemine emeğine eline sağlık. Yine çok güzel bir yazi
Yazdıklarınızla yalnızca bizleri değil cümleleri de güzelleştiren nahifliğinizi, bir kez daha hissettirdiğiniz için kendi adıma teşekkür ederim 🙏🏻