İlgili olduğum ve hayatımda uygulamaya çalıştığım bir yöntem. Halk dilinde bu konu için süregelmiş birkaç deyimde bulunur:
- İyi diyelim, iyi olalım.
- Bir şeyi kırk kere söylersen olur.
- Hayır konuş ya da hiç konuşma.
Hepimizin sihirli bir gücü var. Dudaklarımızın arasından dökülen ya da iç sesimizin söylediği kelimeler, cümleler. ‘‘Kendini gerçekleştiren kehanet’’ diye bir şey duydunuz mu? İnandığımız ve gerçekleşmesini istediğimiz düşüncelerimizin, beklentilerimiz doğrultusunda davranışlarımıza yön vererek gerçekleşmesini sağlamaktır.
Hayatın hepimiz için zorlukları var, bu zorluklarla birlikte yaşamayı öğrenmek zorundayız. Ayakta kalabilmek için psikolojik olarak iyi olmak zorundayız. Her zorlukla baş edebilmek için de güçlü kalmalıyız. Bu güç bizim içimizde. Doğru şekilde kullanabilmek için doğru şekilde yönlendirmek gerekiyor. Bu yönlendirmeleri yapmak aslında çok kolay. Kendimizi iyi hissedeceğimiz cümleleri seçmekle başlıyoruz işe. Olumsuz hiçbir şey konuşmuyoruz.
Tabii ki bu dediğim polyannacılık oynamak değil. Yaşamamız gereken her duyguyu yaşamamız gereken zamanda yaşayıp bir an önce önümüze bakmayı bilmek gerekiyor. Yas mı tutmamız gerek, yas tutacağız. Ağlamak mı gerekiyor, ağlayacağız. Sinirlerimiz mi bozuldu, ne gerekiyorsa o anda yapacağız. Bu tür olumsuz duyguları biriktirip baskılarsak işin sonunda üzülen, yıpranan ve çıkmazda hisseden oluruz.
Bize ne yapmanın iyi geldiğini yine biz biliyoruz. İyi hissetmek için de yapmamız gerekeni yapacağız. İnsanız ve insan olmanın gerekliliğidir gülmek, ağlamak, sevinmek, üzülmek, sinirlenmek; doğamız bu, böyle yaratıldık. Doğamıza karşı gelmek hayatımızı zehretmekle eş anlamda aslında.
Herkesin yaşadıklarına verdiği tepki farklıdır. Aynı olayı yaşamış olsak bile vereceğimiz tepkiler farklı olacaktır. Kendimize göre bir yol çizmek zorundayız. Hayata tutunmak ve devam etmek zorundayız.
Örnek vermek gerekirse; çok sevdiğimiz birini kaybettik diyelim, büyükler der ki: ‘‘Bir evden cenaze çıktığı gün vefat eden kişiyi sevenlerin yüreğinde kırk mum yanar, her geçen gün bir tanesi söner, ta ki kırkıncı güne kadar son mum sönmez, o yaşadığı sürece yanmaya devam eder.’’
Otuz dokuz gün ve gece boyunca yas tutulacak, o üzüntü yaşanacak, kırkıncı gün elimizde kalan o son mumu yolumuza ışık tutmak için kullanacağız. Bir önceki yazımda yaşama tutunmakla ilgili yazmıştım. Olayın aslı bu, yaşama tutunmak için sebepler bulmak.
Kelimelerin gücüyle bunu kolaylaştırmak gerek. Kendinize güvenin ve olmasını istediğiniz her şeyi olmuş gibi hayal edin, bunun birçok yöntemi mevcut. Ayrıntılı şekilde bir sonraki yazımda bu yöntemlere değineceğim.
En kolay olanı bir örnekle anlatmaya çalışacağım. Her sabah, her akşam, her an aklımıza ne zaman gelirse, olmak istediğimiz o şey olmuş gibi tekrar edeceğiz. Bilinçaltımızı o yönde çalıştırıp öyle olmuş gibi davranacağız.
Uyku yarı ölüm gibidir, derler. Her sabah uyandığımıza şükredeceğiz, aldığımız nefese, gördüğümüz güzelliklere, güneşe, yağmura, suya, ateşe, ayaklarımıza, ellerimize, kısacası bize rutin olarak görünen her şeye şükredeceğiz. Elbette zor günlerimiz olacak. Bazen nefes almak bile zorlaşacak ama yaşıyoruz, hayattayız ve bu hayatı güzelleştirmek önce bizim elimizde.
Kelimelerin gücü küçümsenmeyecek kadar büyük. Her birimiz ağzımızdan çıkan, gönlümüzden, aklımızdan geçenlerle bir çeşit büyü yapıyoruz, o kelimelerin geri dönüşünü sakın unutmayın, bir yerlere çarpıp bize gelecektir mutlaka.
Bu dünyaya geldik ve bize verilen ömür kadar yaşayacağız. Yaşanır kılmak bizim elimizde…
Her zamanki gibi;
Sizi, kalbinize ve ruhunuza teslim ediyorum…
İçinizdeki çocukla olan sohbetiniz hiç bitmesin…
Hayatınızın en güzel bölümü çocukluğunuz, en masum yanınız çocukluğunuz; onu sakın ihmal etmeyin…
En güzele emanetsiniz…
Sevgi ve saygıyla…
Emeğine Kalemine sağlık canım benim. İnsana değer katan ve hayatımızda uygulamamız gereken harika bir yazı dizisi olmuş. Okurken keyif aldım. Kaleminin mürekkebi hiç bitmesin dilerim. 🥰❤️🏆