İnsanoğlu yaratılış destanından bu yana hep bir eş arayışı içindedir. Öyle ki kainat kurulurken Hz. Adem’in kaburga kemiklerinden Hz. Havva yaratılmıştır. Adem Havva’ya Havva da Adem’e “eş” olsun diye. İnsanın yalnızlığa başkaldırışı bu hikaye ile başlar. Sadece bedenler değil gönüller de eştir artık. Bizlere bu durumu en iyi anlatan cümle halk arasında sıkça kurulan “yalnızlık Allah’a mahsus”tur. Peki insan kendine bir eş, yoldaş bulamadığı zamanlarda ne olur? Bu acı sessizliğe, hüzne, mutluluğa, mutsuzluğa kısacası her hale bir; kedi, köpek, veya bir kuş ortak edilir. Aynı dili konuşmasalar da hal diliyle muhabbet halindedir bu canlılarla insan. Öylesine muazzam bir hadisedir ki bu bazen tıpkı insanlar gibi bakışlarımızdan bile anlarlar duygularımızı.
Sevilmek, değerli olmak, anlaşılmak her canlı için fakat özellikle insan için o kadar önemlidir ki. fizyolojik ihtiyaçlarının karşılanmasının yanı sıra ruhunu doyurabilmek… Ruhu aç ise yolunu kaybeder. Nasıl doyar bir ruh? Belki radyoda duyduğumuz bir müzikle, belki bir sonbahar sabahı damla damla yere ayak basan yağmur tanelerinin sesiyle, belki yürümekten ayakların şiştiği upuzun bir yol ile. Evet, dinlenir bir şarkı cümlelerin her bir hecesinde gizlenir bir çift yürek, yağan yağmurda kiminle ıslanmayı sevdiğin önemlidir ve yürüdüğün yol sevgili ile güzeldir… İşte tüm bu taşlar birleştiğinde ruh dinginleşir.
Hayat macerasını heyecanla sürdüren insan bu maceraya “ruh eşimi buldum!” naraları atarak bir sevgili ortak eder. Eğer doğru bir seçim yapmışsa dünyanın en mutlu insanı, yanlış bir seçim ise bahtsız bir bedevi…Yollar ya gül bahçesi ya da seraplarla dolu bir çöldür. Her seçim kendi eseridir. Peki nereden başlamalı? Yanlış yollar nasıl tercih edilmemeli? Yunan filozof Sokrates’in de dediği gibi, “Kendini bil!” İçsel bir bakışla kendini sorgula ; kimsin?, nesin?, neleri sever yahut sevmezsin? Kendini tanımanın ardından tam bu noktada işe kendini sevmekle devam et. Sev ki sevilesin…Yüzündeki lekelerle, boyunla , yaşınla, kilonla. Ne diyor Nietzsche: “Kaderini sev! Çünkü aslında hayatın bu!” . Nefsini terbiye ederek kimsenin kimseden üstün olmadığı bilinciyle sev kendini. Sonra etrafına dön bir bak. Yanında sana göre bir “ruh eşi” olduğunun farkına varacak ve doğru kişiyi bulmuş olacaksın. Aksi takdirde kurulan toksik ilişkiler insanı içine çeken bir girdap gibidir. Kimi batar bu girdapta kimi kurtulur. Unutulmamalıdır ki sevgi hırsızları her yerde pusudadır. İnsan sevildiği yerde yalnızlığını paylaşabilir ve sevgi çok kutsal bir emektir. Selvi Boylum Al Yazmalım filminde Türkan Şoray’ın (Asya) da dediği: “Sevgi neydi? Sevgi emekti…”
Doğadaki canlı-cansız bütün varlıklar hep bir dönüşüm ve başkalaşım içindedirler ve bu dönüşüm içerisinde hep yalnızlar. Korkmamalı insan yalnız kalmaktan. Ne diyor Şems: “Düzenim bozulur, hayatım alt üst olur diye endişe etme! Nereden biliyorsun hayatının altının üstünden daha iyi olmadığını?”
Göçmen kuşlar yanlarına umutlarını alıp baharı karşılamaya gider. Sonbaharda terk eder bir bir yapraklar dallarını yaza taptaze meyveler verebilmek için. Önce yalnızlıkla tanışmalı insan. Unutma ki Züleyha Yusuf’unu, Mecnun Leyla’sını yıllarca aradı…