Küçük yaşlarda görülmeyen, dokunulmayan ve önemsenmeyen çocuklar, sevgi ve ilgi arayışına girer; içlerindeki boşluğu doldurabilmek için çeşitli yollar aramaya başlarlar. Sevilmek, onaylanmak ve fark edilmek için farkında olmadan roller üstlenir, başkalarının istediği kişi gibi davranmaya çalışırlar. Zamanla bu rollerin içinde kaybolan çocuk, kendisi olmaktan uzaklaşır ve geliştirdiği sahte kimliği gerçek karakteri zannetmeye başlar.
Küçükken ve ergenlik döneminde, içimizdeki potansiyeli görmeyen, sürekli kıyaslayan ve sevgisini belli etmeyen ebeveynler de bizde özgüvensizlik ve derin bir boşluk duygusu meydana getirir. Bu duygusal boşluk, kişinin kendisini değersiz hissetmesine yol açar. Kimi zaman içe kapanık bir yapıya dönüşür; bu kişi, başkalarına sevgisini belli etmekten çekinir ve duygularını platonik düzeyde yaşar. Kimi zamansa dikkat çekmek ve fark edilmek isteyen, ancak içsel bir güvensizlik yaşayan dışa dönük bir karakter oluşur. Her iki durumda da öz güvensizlik, kişinin kendini ifade etmesini zorlaştırır.
Oysa ebeveynin görevi, çocuğunu tanımak; bu boşluğun oluşmasına izin vermeden onun varlığını görmek, onu anlamaktır. Çocuğun enerjisini doğru yönlendiren bir ebeveyn, onun kendine inanç ve öz değer duygusunu pekiştirir. Ancak çocuklukta alamadığımız sevgiyi yetişkinliğimizde kendimize verme sorumluluğu bize düşer. Kendimizi tanıma ve içimizdeki yaraları iyileştirme yolculuğuna çıkmak, sorulara yanıt arayarak mümkündür: “Ben kimim? Neyi seviyorum? Neler yapmak bana keyif veriyor? Hayallerim ve hedeflerim neler?”
Bu sorulara yanıt vermek, içsel bir iyileşme sürecidir. Yaşadığınız eksiklikleri onarmak, çocukluğunuza inerek oradaki yaraları fark etmekle başlar. Çocukluğunuzda ihtiyaç duyduğunuz sevgi ve ilgiyi bugün kendinize verin. Kendinizi bir bebek gibi hayal edin; o bebeği kucağınıza alıp sevgiyle sarın, ona güzel sözler söyleyin. Çünkü her birimizin içinde, sevgiye muhtaç bir çocuk hâlâ var. Onu sarıp sarmalayarak, içimizdeki boşluğu doldurabiliriz.
Bu yolculuk, gerçek benliğimizi bulmamız için bir fırsattır. İçsel boşluğu sevgiyle doldurduğumuzda, öz güvenle donanmış ve kendini ifade edebilen bireyler hâline geliriz. Kendimize doğru attığımız her adım, öz değerimizi keşfetmek ve hayatımızı daha doyumlu yaşamak için bir adımdır. Kendimizi bulmak, “Geçmişimi ve kendimi kabul ediyorum” diyebilmekle başlar.