“Düşünce ekersin davranış biçersin.
Davranış ekersin alışkanlık biçersin.
Alışkanlık ekersin karakter biçersin.
Karakter ekersin kaderini biçersin.
Ey insan oğlu bilmez misin
ne ekersen onu biçersin.”
– Mevlana –
Kendini gerçekleştiren kehanet, günlük hayatta düşüncelerimizin ve inandığımız şeylerin gerçekleşmesi doğrultusunda davranışlarımıza yön vererek gerçekleşmesini ifade eden bir teoridir. Buna sosyal psikolojide pygmalion etkisi (beklenti teorisi) denir.
Pygmalion etkisi ,adını mitolojik bir hikayeden alır. Yunan mitolojisinde Pygmalion, Kıbrıslı kadın düşmanı bir heykeltıraştır. Kadınlarla yaşadığı olumsuz tecrübelerden sonra ölünceye kadar kimseyle evlenmeyeceğine dair büyük bir yemin eder ve kendini mesleğine adar. Kimselere benzemeyen mükemmel kadının olması için, düşlerindeki kadın heykelini yapmaya karar verir. Uzun bir süre çalışır ve fildişinden yaptığı bu heykel o kadar güzel olmuştur ki Pygmalion eserine aşık olur. Yaptığı heykelin adını” uyuyan aşk” anlamına gelen Galatea koyar. Her gün uzun uzun Galetea’yı seyreder, onunla konuşur ve ona hediyeler alır. Her gece düşlerinde Galatea’nın canlandığını görür. Günlerden bir gün Pygmalion, Afrodit’in yanına gider. Kendisine Galatea gibi bir eş vermesini ister. Pygmalion’un Galatea ‘ya olan sevgisi karşısında Afrodit etkilenir ve Galatea’ya can verir. Pygmalion eve döndüğü zaman fildişi heykeline sarılır ve bir anda onun yumuşaklığını fark eder. Öpüp koklamaya başladığı zaman sıcaklığını hissetmeye başlar. Pygmalion’un dileği gerçek olur ve fildişi heykeli canlanır. Galatea da bu aşka karşılık verir. Pygmalion, Galatea ile evlenir ve çocukları olur.
Peki bu teori neden önemli? Çünkü bilinçaltımızda ortaya çıkan başat bir beklenti bizim davranışlarımız üzerinde belirleyici oluyor. Ve tabi bu bizi olumsuz yönde etkileyen bir şema şeklinde oluşmuşsa, bu beklenti hali bizim ortaya koyduğumuz bilinçli bir talep olmayıp geçmişten gelen güçlü ve etkili bir ses olacaktır. Bu sesi biz ilişkilerimizde sürekli düşünceler şeklinde görürürüz. Örneğin, insanların onayını alma konusunda çok hassas birini düşünelim. Bu kişi ilişkilerinde diğer insanların ihtiyaçlarını hep ön planda tutacaktır. Çünkü diğerlerinin onayını alırsa, sevileceğine/kabul edileceğine dair bir inanç taşır içinde. Bu inanç çocukluk yıllarından itibaren şekillenerek gelmiştir. Çocukluk döneminde koşulsuz sevgiyi almamış kişiler, ilerleyen yaşamlarında sevgiyi bir nevi alışveriş olarak görürler; istediklerini yaparsam, onların ihtiyaçlarını önceleyip onaylarını alırsam beni severler gibi. Bu, çocuklukta oluşan ve sonrasında eklenerek devam eden bir koşulsuz kabul boşluğunun ortaya çıkardığı dramatik haldir.
İçimizde çocukluktan itibaren taşıdığımız şemalar, bizim için negatif yönelimli beklentilerdir diyebiliriz. Şema doğrulanmak ister. Yani sevilmek için onaylanmaya ihtiyacım var cümlesi bir beklentiyi içerir: koşulsuz kabul edilme. Peki bu düşünceye sahip biri bu beklentiyi nasıl gerçekleştireceğini öğrenmiş: onaylanırsam sevilirim. Ve işte bilinçaltımız bu kişilere sevilmen için onaylanman lazım mesajını sürekli göndererek, kişide oluşan koşulsuz kabul boşluğunu gidermeye çalışır. Lakin bunu yaparken kişiyi bitmeyen bir kısırdöngünün içine hapseder. Kabul edilme beklentisi- onay alma- boşluktan gelen mesaj ve yine beklenti-onay alma döngüsü. Süreç tamda böyle ilerler. Artık biz bu boşluğun oluşturduğu negatif etkili beklenti ne derse onu yaparız. Arkadaşımız daha ihtiyacının ne olduğunu fark etmeden biz fark eder ve yaparız, aman problem çıkmasın diye sürekli alttan alırız, otorite karşısında onun istediği gibi pısırık davranırız vb. Ve tabi bu döngü bir defa oluşup bitmez, her ilişkide yeniden ortaya çıkar ve tekrarlanır.
İşte kendini gerçekleyen kehanet tam da buna işaret eder: kabul edilmem için onay almam lazım inancı kendini her defasından doğrular. Kabul edilme beklentisi ile hareket eden kişi, her defasında onay almak için çabalar ve kehanet her defasında kendini gerçekler. Terapi sürecinde danışanlarıma verdiğim düşünme ödevlerinden biri de bu olur çoğu zaman; omuzlarının üzerinde durmadan konuşan o papağanın sesini ve davranışlarını ne denli etkilediğini fark etsinler diye. Çünkü o papağan durmadan aynı türküyü söyler; kabul edilmen için onaylanman lazım.