Hayat iniş ve çıkışlarıyla devam eden bir yolculuktur. Her zaman işler yolunda gitmez. Bazen insanın karşısına engeller çıkar. Hasta olur, çalışacak enerjisi kalmaz. Bazen aksilikler yakasını bırakmaz, kendi işine bile odaklanamayacak hale gelir.
İçinde bulunduğumuz çağda konfora o kadar bağımlı hale geldik ki her işimizi kolaylıkla halletmek istiyoruz. En küçük bir engele bile tahammülümüz yok. Deyim yerindeyse oturduğumuz yerden işlerin hallolmasını istiyoruz. Bir gün işlerimiz aksasa hemen karamsarlığa kapılıyor, üzülüyor ya da öfkeleniyoruz. İnsanın her şeyi kontrol edebileceğini ve işlerin planladığı gibi gideceğini zannetmesi büyük bir yanılgı. Hayatın içinde bir engelle karşılaştığımızda şikâyet edip, dövünmek ya da öfkelenmek gibi tepkiler verdiğimizde o engelin daha çok güçlendiğine şahit oluruz. Bu bize kısır döngüye girmekten başka bir şey kazandırmaz.
Hız ve haz çağında her şeye yetişmeye çalışıyoruz. Hedefimize bir an önce ulaşmak istiyoruz. Bu durum hep bir geç kalmışlık endişesine sebep oluyor. Halbuki hayatta hiçbir şey için geç kalınmış değildir. Yetişme derdine düştüğümüzde kaygımız artar, işleri yetiştirme telaşına düşeriz. Bu yüzden acele ettikçe, daha çok hata yapar, engellerle karşılaşırız. En önemlisi engeli aşma derdine düştükçe, kaygı ve stresimiz artar ve en basit bir işi bile yapamaz hale geliriz. Deyim yerindeyse zihnimizde kendi kendini kilitleme programı çalışır ve bütün işlerimiz ters gider.
Engeli bir kapı olarak görelim. Aslında yaptığımız açılmayan kapıya öfkelenip omuz atmak ve tekme atmak gibidir. Hem daha çok öfkelenir hem de canımız yanar. Üstelik değişen hiçbir şeyin olmaması, bizi hayal kırıklığına uğratır. O zaman ne yapalım kapıyı açmayı bırakıp eşikte oturalım mı ya da vazgeçip geri mi dönelim? Her şeyden önce bakış açısını değiştirmemiz lazım. Hiçbir dış etken kendi başına aksilik, sorun ya da engel değildir. Onu engel yapan, kendi değer yargılarımız, dünyayı algılayış biçimimizdir. Sürekli engele odaklanmak, insanın yükünü artırır. İşini zevkle değil, kaygıyla yapmasına yol açar. Bu da keyif almadan işi yapmayla sonuçlanır ve mutsuzluk doğurur. Sürekli olumsuz sonuçlara, aksiliklere, engellere odaklanan bir insan yaşamın bütününü kaçırır ve kendini dar bir bakış açısına mahkûm eder. İnsan bir süre engelden uzaklaşsa, başka işlerle ilgilense, kendini rahatlatıcı hobilerine yönelse çözümü görecek, hatta zorluk kendiliğinden bile ortadan kalkacaktır. Zihni olumsuz düşünce ve endişelerle dolu olan insan, rahatladıktan sonra gözünün önündeki çözümü görebilir. Çoğumuz engelle karşılaştığımızda aşmak için çok çaba sarf eder, karmaşık yöntemler deneriz. Halbuki çözüm basit ve kolay olandadır. Dinlenmiş ve sakin bir zihinle çaba bile göstermeden engeli ortadan kaldırabiliriz.
Engelle karşılaştığımızda suçlamak, aksilik veya engelin sebepleri üzerine kafa yormak bize hiçbir şey kazandırmaz. Sadece yorgun düşer ve daha da ileri gidersek popüler bir rahatsızlık olan tükenmişlik sendromuna yakalanabiliriz. Engelleri aşmayı, sorunları çözmeyi düşünmek, aynı zamanda mükemmeliyetçilikle de ilişkilidir. Bu bakış açısına sahip olan kişi hata yapmaktan ve engelle karşılaşmaktan korkar. Hatta bu durum aşırıya giderse, kişi engelle karşılaşmamak için bir işe bile başlayamaz. İşlerin içinden çıkılmaz hale getiren, acı ve mutsuzluk veren bu tablodan kaçınmak için insan kendini rahat bırakmalıdır.
Kendini rahat bırakmak için öncelikle insanın eşsiz ve benzersiz olduğunu düşünmesi gerekir. Sadece bu dünyaya gelirken geçtiğimiz engelleri düşünmek bile rahatlamamızı sağlar. Aynı zamanda bir engeli aştıktan sonra rehavete kapılmak yanıltıcıdır. Kolaylıkların yanında zorlukları da kabullenirsek, karşımıza çıkan engelleri hayatın bir parçası olarak görürüz. Bir sınav kaygısı içinde yaşayıp engeller karşısında endişelenmek yerine, bunları ibret alınacak mesajlar olarak algılarsak tekâmül ederiz. Kısacası her engel, aslında kendi potansiyelimize kavuşma yolunda bize sunulmuş bir nimettir. Bu bakış açısını kazanmak bize rahatlık getirir ve üzüntü, endişe ve öfke gibi olumsuz duygulardan kurtarır. En önemlisi İnşirah Suresinde Rabbimizin buyurduğu gibi “Muhakkak ki her zorluğun ardından bir kolaylık vardır,” ı anlar ve hayatımıza geçirirsek engeller bizim için zorluk olmaktan çıkar, birer öğrenme vesilesi haline gelir. Kendimizi rahat bıraktığımız takdirde kendi başımıza engel aşma saplantısından kurtulur, başkalarından yardım alacak hale geliriz. Sonuçta sadece biz engellerle karşılaşmıyoruz, bizim maruz kaldığımız engellerle karşılaşan milyonlarca insan var. Bu bile çaresizlik duygusunun üstesinden gelmemizi sağlar. Bizim karşılaştığımız türde sorunlar yaşayan insanlara danışmak, onların bakış açılarını ve çözüm yollarını öğrenmek dağarcığımızı zenginleştirir. Kendimizi rahat bırakırsak engelleri aşıp bir an önce sonuca gitmek yerine, sürecin tadını çıkarırız. Bu bize geniş bakış açısı kazandırır ve süreç sonunda farklı yollardan gitmeyi de öğretebilir.
Kendini rahat bırakan bir insan, kalıpların dışına çıkmaya alışır. Engellerle dolu hayat yolunda yürürken hangi engelle karşılaşırsa karşılaşsın yaptığı işten zevk almaya başlar. Bir adım sonra neyle karşılaşacağını, bir sorun çıkarsa ne yapacağını düşünmez. Elbette genel bir planı ve ilkeleri olur fakat buna saplanıp kalmaz. Sadece ne yapıyorsa ona odaklanır, başka şey düşünmez. İnsan, kendini rahat bırakarak, kolaylıkları ve engelleri bir bütün olarak görür ve anlamlı bir hayat sürer.