Sevgili okuyucular bugün farklı bir bakış açısı geliştirilebilecek bir konuyla ilgili düşüncelerimi sizinle paylaşmak istedim. Hayatın, kendini tanıma ve aşma yolculuğu olduğunu düşünüyorum. Bana göre, bu yolculukta bireyin kullanabileceği en önemli araç ketumiyet. Ketumiyeti basitçe, sır saklama, ağzı sıkılık olarak tanımlayabiliriz.
Sosyal bir varlık olarak birçok insanla ilişki kuruyoruz. Sosyal ortamlarda, insanlarla samimiyet ve mesafemizi ilişkinin düzeyine göre belirliyoruz. Aile, dostlar, arkadaşlar ve iş arkadaşlarıyla olan ilişkilerimizde buna bağlı olarak farklı davranıyoruz. Birey, yeni insanlarla tanıştığında veya yeni bir işe başladığında kişiliğine göre değişik ilişki kurma modelleri kullanır. Kimisi hemen insanlarla samimi olup arkadaş olur ve özel hayatını en ince detaylarına varıncaya kadar anlatır. Bazıları ise sosyal ortamda yeni tanıştığı kişileri gözlemledikten sonra kaynaşır. Böyleleri daha çok dinlemeyi tercih ederek kendisini bir nevi korur. Beğenilme güdüsü ağır basanlar ve sosyalleşmekten hoşlananlar, diğer insanlarla ilişkilerinde kendilerini ne kadar çok ifade ederlerse o kadar çabuk kabul edileceklerini düşünüyorlar. İnsanın en temel ihtiyaçlarından bir kabul edilmek, bu yüzden birey bazen düşünmeden kendi sırlarını karşısındakine açabilir. Diğer kişinin niyeti, aşağılama, alay etme, hor görme veya istismar etmeye dönükse bunun olumsuz sonuçlarını yaşayabilir.
Bireyin kişiliğini dört parçaya bölersek şunları söyleyebiliriz. Bizim kendi bildiğimiz, başkalarının da bildiği bir yanımız; kendi bilmediğimiz, başkalarının bildiği bir yanımız; kendi bildiğimiz, başkalarının bilmediği bir yanımız; ne kendimizin ne de başkalarının bilmediği bir yanımız. Bunu aklınızın bir köşesinde tutmanızı isteyerek ilişkilerde ketumiyet konusunun derinliklerine biraz daha ineceğim. Bize verilmiş olan en değerli hazine olan hayatı, farkındalıktan uzak bir şekilde tüketiyoruz. Başkalarıyla olan ilişkilerimizde kendimize özensiz davrandığımızı düşünüyorum. Değer verdiğimiz insanlar, dostlarımız ve yeni tanıştığımız insanlarla kurduğumuz ilişkilerde, kendimizi ifşa etme eğiliminde olduğumuzu gözlemliyorum. İlişkilerin bile meta haline geldiği postmodern kapitalizm çağında, birey ilişkilerinde kendini olduğu gibi ifade edince şişkin egolu kişilerin elinde malzeme olabiliyor. Hele sosyal çevrede kurnazlık geçerli akçe kabul ediliyorsa, birileri hakkınızda topladıkları bilgileri siz yanlarında değilken başkalarına çarpıtarak anlatabilir, dedikodu yapabilir. Bazı tipler, tespit ettikleri zaaflarınızı yaşadığınız çevreye veya çalıştığınız iş yerine yaymaktan zevk bile alabilir. Paranın ve gücün merkez haline getirildiği bir dönemde, kişiler karşısındakine “Bundan ne koparabilirim?” “Ne menfaat temin edebilirim?” diye yaklaşıyor. Anlattıklarım kendi ifşa eden kişinin, yaşayabileceği olumsuzlukların küçük bir parçası.
İçinizde sosyal ortamdan dışlanmak, arkadaşsız kalmak, dostlarını kaybetmek vb. endişeler varsa çevreniz tarafından daha kolay yönlendirilebilirsiniz. Yakın ve uzak çevreniz, sizi tanımak özellikle özel hayatınızla ilgili sırlarınızı öğrenmek için zorlamaya başlar. Üstlerine vazife olmadıkları halde hayatınıza burunlarını sokma hakkını kendilerinde bulurlar. Siz de iyi niyeti bir şekilde, merhametinizi savurganca harcayarak kendinizi tüm çıplaklığıyla ortaya koyarsınız. Ondan sonra istismar edildiğinizde, ihanete uğradığınızda hayıflanıp durursunuz.
Kendini tanıma ve kendini aşma isteğiyle hareket eden bir birey, farkındalığı yükseldikçe, zihnindeki şartlanmalardan kurtuldukça dünyaya farklı gözlerle bakacak ve yenilenecektir. Dolayısıyla başkalarının farkında olmadığı sırları keşfedebilir. Kendisinin karanlıkta kalmış yönlerini aydınlığa çıkararak potansiyelini etkin biçimde kullanabilir. Bu durumda, kişi keşfettiği sırları yaşadığı coşkuyla dışa vurmaya kalkarsa başkaları tarafından kınanabilir. Hatta arkasından uçtuğu, aklını kaçırdığı veya hayal kurduğu söylenir. Yeni girdiğiniz yolda sırlarınızı başkalarıyla paylaştıkça kendi potansiyelinize zarar verirsiniz. Değer bilmeyen, tüketim canavarı insanlar size haset edebilir. Ya da sizden yansıyan ışığın göremeyecek kadar kör oldukları için sizi anlayamazlar. Bu durumda da yine kötü çocuk ilan edilir, dışlanılır ya da anlaşılmaz ilan edilirsiniz. Bu yüzden, başkalarıyla yakınlık derecesine göre güvenli ilişki kurmak isteyenlere ketumiyet kalkanını kullanmalarını öneririm. Bireyin, hiç kimsenin onaylamasına ihtiyacı yoktur. Bu farkındalıkla başkalarıyla olan ilişkilerinde kendini olduğu gibi ortaya koyma, ifşa etme yerine onları tanımaya çalışacaktır. Olgunlaşma yolunda daha az konuşmanın ve daha çok susmanın erdemini öğrenecektir. Burada az konuşmakla kendinden daha az bahsetmeyi kastediyorum. Akıllı insan, daha çok karşısındakini konuşturan, niyetini öğrendikten sonra onunla paylaşımlara giren kişidir. Kendi yolculuğuna katkıda bulunacak birisini fark ederse, kendini olduğu gibi ortaya koyar. O yüzden, farkındalığı olmayan insanların cehalet, art niyet veya küstahlıktan kaynaklanabilecek saldırı ve eleştirilerinden korunmak için ketumiyet kalkanını kullanır. Bu sayede, ona bahşedilen gizli hazinesini ulu orta tüketmemiş olur.