Can ne demek? Bir bedenin geçici süreliğine yaşam fonksiyonunu kazanıp süre doluncaya kadar var olması değil mi? Aslında düşündüğümüzde bu kavram insan için de hayvan içinde aynı kavram. Geçicilik, kısıtlı süre ve emanetlik…
Nerden çıktı can ve beden işleri diyeceksiniz belki, şu hayat romanını yazan Mevla’nın kader diye adlandırdığı ve iman ettiğimiz gerçeğinden… Her canlıya Yaratandan ötürü değer veren bir vatandaş olarak, ekim ayının soğuk ile sıcak arasında kararsızlığını dışa vurduğu sıradan mı sıradan bir günün ilk dakikalarıydı; aracımla sağ şeritte ilerlerken önüme kırık iki ayağıyla aniden çıkan kediye çarpmamak için sağa yaptığım ani manevra… Kediye sol şeritte çarpan şahsın, kedinin durumunu merak etmeden çekip gitmesinin aslında en büyük hüzün kaynağım olması da bir başka manidarlık meselesi… Kedi can havliyle kullanabildiği iki ön ayağıyla kaldırıma kadar sürünmüştü neredeyse. Dörtlüleri yakıp koşmam bir kaç saniye…
183 nolu belediye hattından çağırdığımız ekipler sayesinde belki de ağır yaralı olarak kurtardığımız kediden sonra aklımdan gitmeyen o bir kaç soru… İnsanlar için sağlık yardımı 112, hayvanlar için 183, peki ağır yaralı olan insanlık için kaçı aramamız gerekeceğiydi?
O kedinin kaldırıma çıkarken miyavlaması, kendisini can havliyle kaldırıma atması… Sadece insan denen biz canlılar can taşımıyorduk. Allah için ilk okullarda bastıra bastıra anlatılsın şu konu; canlılar ikiye ayrılır insanlar ve hayvanlar… İnsanlar hayvanlar olmadan, hayvanlar ise insanlar olmadan yaşayamazlar! Trajik değil mi o günden sonra her kedi gördüğümde sarılmak istiyor olmam… Çünkü kedice diye bir dil olsaydı o gün ki yakarışının tercümesi “beni kurtarın” olurdu. Tabi ki bende aynı soruyu önce kendime sonra ona sorardım, Kimden?