Bu sefer öyle olmadı. Dünya’nın alışa geldiği, yüzyılların, hatta binlerce yılın geçtiği zaman dilimleri gibi olmadı. Kutsal kitapların anlattığı, insanların belli bir azgınlıktan sonra helak olduğu ve yeni bir yol göstericinin gelip insanları olması gereken doğrultuda gitmesini sağlamadı.
Bu sefer, kırıntılara kadar inse de hakikat, ne insanlar helak oldu ne de insanların inandığı gibi helak olunmasaydı tüm hakikat yok olacaktı gibi de olmadı.
Bu sefer farklı planlar oldu. Belki de insan, kendi kendini helak etti de ona da kör oldu.
Hakikati yayan tüm toplumları yok etmek için planlar kurdular. Onlar gibi davrandılar, aynı dili, hatta aynı dini yaşıyormuş gibi oldular ama hiçbir zaman hakikat yanlısı olmadılar.
Hiç durmadan saldırdılar. Gece-gündüz demeden, yorulmadan, adalet-nizam bilmeden, kural tanımadan; birer birer ve topyekûn saldırdılar.
Yedi düvele baş kaldıran bir devleti; içinde sayısız millet barındıran, hiçbir milletin hakkını yemeyen bir ulusu; eksiksiz ve gerçekten öte bir dini yok etmek için her yolu denediler. Gizli gizli planlar yaptılar, oyunlar sergilediler, tuzaklar kurdular, değişik yüzlere büründüler, ta ki hakikatin beşiğini paramparça edene kadar. Ama bir şeyi unuttular: Hakikat olan asla ve asla tükenmez, hiçbir yanlış karşısında.
Peki, sadece bölüp parçalamakla, öldürmekle yetindiler mi dersiniz? Tabii ki de hayır…
Sonra bu devletin en sağlam kalesine yeni bir isim buldular. Yeni bir önder, en bağlı milletleri birbirine düşürmek istediler. Başka örf ve adetler özendirip, yeni ahlak kuralları, görgü kuralları, adalet kuralları getirdiler. Öyle ki kim kendini yeni modele uygun hâle getirse, asıl olduğu atasının çizgisinden çıkmış olacaktı ve barındırdığı her millet de yok olacaktı. Asıl olan, o milletin devamı yok olacaktı. Amaç ulaşılmış, projeler bitmiş olacaktı…
Olsam da sana bir tas su,
Verilir mi bana kıymet,
Bin yıl sürse de haksızlık,
Hak yerini bulmadan,
Kopar mı hiç kıyamet.
İstediğiniz kadar kafeslerde tutun aslanları, öldürün dağ başındaki tüm kurtları, teker teker yolun tüylerini kartalları; yeniden doğan her tür yine de aslına çeker.
Aynen öyle de oldu. Ne yaptılarsa, ne ettilerse; ne gönüldeki imanları sökebildiler, ne birbirine bağlı milletlerin kardeşliğini yok edebildiler. Belki öldüler, aç kaldılar, prangalara vuruldular, susturuldular, dillerine yeni sözler koydular ama ne birinin ismi değişti, ne birinin hedefi, ne de birinin amacı.
Değişmeyecek de… Yine, yeniden başlanacak her bir şeye. Yeniden canlanacak. Bu sefer, öyle sınırları da olmayacak. Bir sınırı konulacaksa da o da tüm cihan olacak.
Sanma dün yenildim diye,
Gönlümde var hakikatten noksan.
Saklanacak yer arardım,
Beni yok etmeye çalışanın yerinde olsam.
Yüz yıl değil, bin yıl gitse de ömrümden,
Yine de konuşurum, susmam.
Ölmekle bitseydi eğer iman,
Gavurdan öte, ölür müydü hiç insan.
Şimdi yüreğinde hakikatin tohumlarını taşıyan, yüzyıllar boyu dünyaya nam salan; kardeşçe yaşamış, aynı amaçları paylaşmış, fedakârlıklar yapmış, aynı safta omuz omuza ve aynı cenkte sırt sırta veren neslin tüm evlatları… Her ne kadar bizi yok etmeye çalışıyorlar da yeniden doğmalıyız, yeniden bir olmalıyız. Yeniden hedefler belirleyip dünyanın bu karanlığını, mazlumların dinmeyen gözyaşını, haksızlığı, zulmü kaldırmalıyız.
Ne kadar yok etmeye çalışsalar, o kadar yeniden doğmalıyız. İstedikleri bir kalıpta, sınırları çizilen bir alanda hapis kalmamalıyız.
Kırıntılarımızdan yeniden doğmalıyız, öyle ki hiç bitmeyecek, hiç yenilmeyecek şekilde.
Yeniden doğmalıyız.
Madem hakikat var, tüm dünyaya yaymalıyız.