Kış Yazgısı

Hüseyin Can Konar 549 Görüntüleme Yorum ekle
5 Dak. Okuma

Uzun zaman sonra çok da sevmediği yaz sıcaklarının ardından güzel bir kış akşamına kavuşmanın hayaliyle uyuyordu ve bu hayali nihayet gerçekleşecekti. Her şey istediği gibi olur muydu bilinmez ama bunu özlemişti ve her zamanki gibi sadece yürümek istiyordu.

Kar oldukça şiddetli bir şekilde yağıyor ve şiddetini arttırmaya da devam ediyordu öyle ki uyumadan önce evinin penceresinden baktığında ıssız ve mutsuz bir şehir vardı. Sabah gözlerini açıp perdenin ardından baktığında ise gördükleri, beyaza bürünmüş çatılar ve yollarda eğlenen çocuklar olmuştu. Geç vakitte uyanmıştı ve akşam olup yürüyüşe çıkmak için sabırsızlanıyordu bu nedenle bir an önce toparlanmaya çalıştı. Zamanın geçmesini beklerken kendisine kahve yapmaya karar verdi ve yanına biraz da kurabiye aldı. O sırada her zaman yanında bulundurduğu ama bir türlü okuyamadığı kitabını da okumaya karar verdi. Koltuğa serildikten sonra kahve eşliğinde kitabını okumaya başladı. Ancak zaman geçmeden birden ayağa kalktı ve pencereye doğru yöneldi. Perdeleri aralayıp odanın kasvetini ortadan kaldırdıktan sonra içeriye giren güneş ışığının içini ferahlatmasıyla birlikte tekrardan kitabını okumaya koyuldu. Bir yandan kahvesini içiyor ve kitabını okuyor diğer yandan da göz ucuyla camın ardından karın yağışını seyrediyordu. Bu şekilde devam ederken kitabın büyük bir kısmını okuduğunu ve gözlerinin yorulduğunu fark etti. Gözlerini ovuşturup ayağa kalkmadan önce kitabını bardağın yanına bırakırken odaya karanlığın hakim olduğunu anladı ve sokağa bakmak için pencereye doğru yürüdü. Pencereye yöneldikten sonra dışarıya baktığında sokak lambalarının etrafı aydınlattığını ve ilk baktığında ki gibi insanların olmadığını gördü. En son ne zaman bu kadar kar gördüğünü de hatırlamakta zorlanmıştı. Zaten dayanmakta zorluk çekiyordu bu nedenle çok geçmeden kendini sokağa atmak için hazırlanmaya başladı. Kısa bir sürede üzerine en kalın kıyafetlerini giyip dışarıya çıkmak için hazır hale gelmişti. Apartmanın kapısını açtığında kar taneleri ve soğuk yüzüne vurmuştu, tahmininden daha fazla kar yağıyordu ve hava oldukça soğuktu. Adımını atmadan önce gökyüzüne baktı ve derin bir nefes aldı sonrasında da kapıyı kapatıp ilk adımını attı.

Adımlarını atarken nereye gideceği konusunda hiçbir fikri yoktu fakat yola koyulmuştu. Zaten bunu önemsemiyordu da tek istediği uzunca yürümekti. Biraz yürüdükten sonra hızlı yürüdüğünü ve nefes nefese kaldığını fark etti ardından adımlarını yavaşlatıp etrafı incelemeye karar verdi. Yürüdüğü yol tam anlamıyla karanlık değildi çünkü yol üzerinde sıralı ve karşılıklı bulunan dükkanlar etrafı aydınlatıyordu. Biraz daha etrafa göz attıktan sonra pek insan olmadığını, insanların adeta evlerine ve kapalı alanlara esir olduğunu gördü. Aslında insanları gayet iyi anlıyor fakat bazen anlamakta güçlükte çekiyordu. Nasıl bu kadar hızlı düzenin kölesi oldukları ve benliklerini kaybettiklerini anlamak ona çoğu kez zor geliyordu. İnsanları biraz seyrettikten sonra kış mevsimini neden sevdiğini tekrardan anımsadı; onlar yol boyunca yürürken birbirlerini umursamayıp hatta birçoğu nasıl göründüğünü dahi önemsemeyip bu soğukta çaresizce bedenini kaplayan kıyafetlerine sığınıyordu ayrıca yürüyen hiç kimsenin üzerinde yargılayıcı gözler bulunmuyor ve herkes bunun rahatlığıyla anın tadını çıkarıyorken o ise umarsızca yürümeye devam ediyordu. Etrafında gözlerini alamadığı birçok nesne vardı; onlara bakıp düşüncelere dalıyordu. Hepsi farklı farklı anlamlar yüklenmiş değerli anılardı onun için. O yürümeye devam ettikçe insanlar ve ışıklar gitgide azalıyor kendisine düşünceleri eşlik ediyordu. Yürüyüşünün devamında yol üzerinde insan kalmadığını adımlarının ise önünde yürüyen bir silüeti takip ettiğini gördü. Uzunca yol yürüdükten sonra etrafa ışık saçan ve arasında çokta mesafe bulunmayan sokak lambaları eşliğinde sadece ikisinin yürüdüğünü fark etti. Yürüdükleri yol üzerinde tarif edebileceği hiçbir şey yoktu; kendilerine sadece sokak lambaları ve her adım attıklarında duydukları ses eşlik ediyordu. Yürümeye devam ederken bir şeylerin belirdiğini fark etmeye başladı ve o an sanki ruhu birçok duygu tarafından ele geçirilmişti. Bir tarafta seçimleri, diğer tarafta hayalleri; bir yanda kaybedişleri diğer yanda vazgeçişleri bulunuyordu, bir yandan güvendikleri diğer yandan güvenemeyecekleri tarafından etrafı kuşatılmıştı adeta. Yürümeye ve olanları anlamaya çalıştıkça bir şeyler önünü kesiyor, ilerlemesine engel oluyordu. Sonrasında kendisine hesap sorarmışçasına bakan bir çift gözle karşı karşıya geldi ve ne olduğunu anlayamadan ortadan kayboluşunu izledi. O an o kadar çaresizdi ki ne yapması gerektiğini bildiği halde bir şeyler duymak için bir hiçliğin ardından yürüdü. Ancak önüne baktığında ne biri vardı ne de başını eğdiğinde takip edebileceği bir iz. İşte o zaman anlamıştı aslında her şeyi kafasında büyütüp beslediği, istediği zaman yok edebileceği bir yanılsamaydı ve onu tekrardan filizlendirebilecek tek kişi ise kendisiydi. Yaşamı gözünün önünden geçip giderken sadece yürüyordu ayakları, etrafa tebessüm saçan bedeni sanki bu insanlara tepki gibi ilerlemeye devam ediyordu, yol kalmamıştı, fakat yine de yürüyordu, ancak nereye gideceğini bilmeyen ayaklar sadece yürür ve yorulup dururdu.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version