Ruhumuzu tüm benliğimizi tutkuyla perişan eden kuvvetli duygudur haset ve kıskançlık…
Kıskançlık ve Haset Arasındaki Farklar
Kıskançlık elde edilmiş bir şeyi kaybetme korkusudur. Genelde ikili ilişkilere üçüncü kişilerin dahil olmasıyla yaşanır. Söz, davranış ve kıyas yoluyla, diğer insanı aşağı çekmek gözden düşürmek ve kendi varlığına karşı tehdit olarak görmektir kısaca…
Aslında kendi varlığı, o kişiyle var veya yok olacak değildir, böyle durumlarda kişiler duygularının farkında değildir. O nedenle bireylerin kendi duygularını fark etmesi, kendi duygularını anlaması, dile getirmesi, çok önemlidir.
Haset de, kıskançlıkta doğaldır… Kişi önce bunu kabul etmelidir… Sonrasında haset ve kıskançlık doğal yollarla nasıl dışa vurulmalıdır. Yol ve yöntemler geliştirilmelidir…
Tehlikeli olan ise, farkında olunmayan bastırılan bilinçaltına itilmiş duyguların yol açtığı toplumun huzurunu bozan saldırgan tepkilerdir.
Haset, kıskançlık ve rekabet bilinçaltında depolanan bilgilerden gelirse, hem bu duyguları yaşayan için hem de bu davranışlara maruz kalan kişiler için baş edilmesi zor ve tehlikelidir…
Haset genelde ikili ilişkilerde yaşanır, diğerinde olana karşı şiddetli takıntı arzu üzerine kuruludur.
Haset eden kişi kendini ezilmiş eksik hisseder. Bunun sebebini diğerinin varlığına bağlar… Diğerini yok etmeye bütün enerjisini harcar. Kendi kendine aşağılık duygusu,
küçük düşürülmüşlük, öfke, kızgınlık, garez, saldırganlık, intikam duyguları içinde boğuşur. Duyguları, düşünceleri, dürtüleri bir bütün halinde hasetçi kişiyi bir o yana bir bu yana sürüklemeye başlar. Sosyal hayatı bozar. Herkesi birbirine düşürür. Toplumda huzur kalmaz… Duygularımızı tanımak o nedenle çok önemlidir.
Haset kıskançlık gibi duygular bende var mı? Varsa… Haset ve kıskançlık bende ne boyutta?
Kendimize bu ve benzeri sorular sorarak cevaplayabiliriz. Kendimize, zaaflarımızı tek tek itiraf edebiliriz. Gerekirse, bu konuda bir uzmandan yardım alabiliriz…
Duygu ve düşüncelerimizi fark etmek, kendi yeteneklerimizi keşfetmemizi de sağlayacaktır.
Duygularımızı tanımak sosyal, psikolojik ve manevi hayatımız içinde son derece önemlidir.
“Ne istiyorum?” , “Hayat amacım ne?”
Bu soruları kendine soran kişi zihnindeki iyi veya kötü duyguları büyütmez ve sosyal hayatı felç etmez.
Kıskançlığın iki temel nedeni vardır, korku ve öfke.
Neden kıskanırız?
- Kaybetme korkusu.
- Diğerini tehdit olarak görme.
- Kıskandığı kişilerin kendi saygınlığını, varlığını yok edeceğini düşünme.
- Terk edilme korkusu.
Kıskanmak çok normal bir duygudur, öncelikle bunu kabul etmeliyiz. Kıskanmıyorum diyen kişi doğruyu söyleyemiyordur. Önce kendimize itiraf edelim…
Kimleri kıskanıyoruz veya haset ediyoruz?
Duygularımızdan düşüncelerimizden korkmayalım! Kendimize itiraf edelim! Onları anlamaya çalışalım…
Kıskançlığın babası haset, can yakıcıdır. Hasetle insan saldırgan ilkel bir canlıya dönüşür…
Haset ve kıskançlık öfke, kin, nefret, yıkıcılık, bozgunculuk, insanları sözle, davranışla zehirleme arzusu içerir…
Yıkıcılık dürtüsü hasedin en önemli doğasıdır. Hiçbir menfi yönü yoktur… Çelişki ve duygu karmaşası yanında derin kaygı ve suçluluk duyguları da insana yaşatır.
Haset eden kişi, “Ben bunu istiyorum” der; kıskanç kişi ise, “Elde ettiğim şeyi ya da bana ait olanı geri istiyorum,” der.
Haset, olmayanı arzu etmek; kıskançlık olanı kaybetmemek üzere kuruludur. Rekabet ise, haset ya da kıskançlık yaşandığında kişilerin birbirleriyle girdikleri çetin mücadeledir.
İnsan huzuru mahşerde hesaba çekilmeden kendini hesaba çekmeyi bilmelidir…
“Amacım ne?” , “Bu dünyaya niye geldim?” sorularını kendisine sorabilmelidir…
“İnsanları kıskanmak için mi geldim?” Açık yüreklilikle cevaplamalıdır…
Duygularımızdan korkmak onları bastırmak yanlıştır. Duygularımız bizi iyi veya kötü insan yapmaz. İnsan olduğumuzu bize hatırlatır…
Duygularımızı itiraf, duyguların esiri olmamak, haset ve kıskançlıkla boş yere harcanan enerjimizi, kendi yararımıza kullanmayı öğrenmemize yol açar…
Kıskançlık herkesi yoran bir durumdur, baş etmek ise çok zordur. Hayatı zorlaştıran da kolaylaştıran da şikayet edende kötülüklerden bunalan da biz insanlarız.
Hepimizin bildiği asırlar önce yaşanan Habil ve Kabil’in kıskançlık kavgası, yani Tanrı önünde biricik olmak için Kabil’in öz kardeşi Habil’i öldürmesi haset ve kıskançlığın en bilindik örneklerinden biridir.
Haset ilkel bir yok etme güdüsüdür. Dini söylemlerde birincil günah olarak dile getirilir ve yasaklanır…
Kabil’in hasedi ve kıskançlığı nedeniyle, kardeşini ortadan kaldırma günahı, farklı yöntemlerle asırlardır devam etmektedir…
- Küçük düşürücü söz ve davranışlarda bulunmak.
- Şikayet etmek.
- İnsanların ayağını kaydırmak.
- İnsanlar hakkında asılsız dedikodu çıkarıp dışlanmasını sağlamak…
Ve benzeri saldırgan tutumları örnek olarak gösterebiliriz.
İçimizde, doğal olarak var olan bu duyguları gereksiz şekilde zihnimizde büyütmeden iyiye dönüştürmek her zaman mümkün. Yeter ki fark edelim ve değiştirmek isteyelim…
Olgun insan kıskanmayan değil, neden kıskandığını anlayan ve bu duygunun kendisine verdiği mesajı alan kişidir.
Hatırlayalım!
Kıskançlık sürdürülebilir bir duygu değildir yıkıcıdır. Sağlıklı bir iletişim ve huzur ortamı oluşmasını engeller. Çekişmeli ortamlar da ne sanat, ne bilim, ne de felsefe üretilemez. Toplumsal ilişkiler insan insana değil de, robotik ilişkiler bütününe döner. Değişmek mümkünken, yanlışta direnmek ve bilinçsizce hep aynı kalmak istemek, insan doğasına aykırı bir durumdur.
Biraz iyi niyet, güzel düşünmek, biraz gayretle özümüze dönmek kolaydır…
Her şey kolay olmadan önce zordur.