Biz, kitap okumak için can atan çocuklardık… Kitap okumak, ekmek gibi, su gibi, nefes almak gibi hayatımızın bir parçasıydı. Hayatımızı sağlıklı bir şekilde devam ettirmek için ihtiyaç duyduğumuz vitaminlerin ABC’sini içinde barındıran en önemli vitamindi.
Kitaba ulaşmanın bu kadar kolay olmadığı zamanlardı. Öyle ki elimize geçen üç beş kuruşla kitap alır, bunu da sırayla okurduk. Okuma sırasının bize gelmesini beklemek bile ayrı bir heyecandı. Şimdiki gibi oturduğumuz yerden, bilgisayar ekranından istediğimiz kitabı seçip, istediğimiz fiyata kapımıza kadar getirtmek mucize gibi bir şeydi.
Bir de okuduğumuz kitaplar, odamızı süsleyen en değerli eşyamızdı. Onlar bizim için zenginlik göstergesiydi. Hepsine gözümüz gibi bakardık…
Peki, ne oldu?
Bu hale nasıl geldik?
Hepimiz aynı şeyden şikâyet ediyoruz. Anne, babalar, öğretmenler… Bugün o kadar çok seçenek var ki! Kitaba ulaşmak o kadar kolay ki! Kütüphanelerimiz kitapla dolu. Kitap çeşitliliği ve zenginliği o kadar arttı ki artık hiçbir çocuk kitap okumak için sıra beklemek zorunda kalmıyor. Her keseye, her kafaya hitap eden kitap var.
Ama kitap okumak çocuklara işkence gibi geliyor. Hani beton duvara çivi çakmak belki de daha kolaydır. Kitap okuma saatinde çocuk, iki dakikada bir saati soruyor; “Zil ne zaman çalacak?” diye. Bedava verdiğin kitapların sayfalarını, uçak yapılmış olarak çöp kutularında bulmanın üzüntüsünü de ifade edebilecek kelime bulamıyor insan.
Aslında günah keçimiz belli, bahanemiz hazır: Teknoloji çocuklarımızın beynini çeliyor…
Bu mudur bahanemiz?
Evet, teknoloji, internet, cep telefonu etkili tabii ki ancak tek sebep bunlar değil ki! Belki de en büyük sebep, çuvaldızı kendimize batıramamak.
Önce soralım kendimize:
Anne babalar olarak biz ne kadar okuyoruz? Günlük zevklerimizden fedakârlık yapıp kitap okumaya ne kadar zaman ayırıyoruz?
Öğretmenler olarak kitap okuma konusunda ne kadar örnek oluyoruz? Çocuklara “Kitap okuyun.” deyip onlarda içgüdüsel bir olumsuzluk yaratmak yerine, yerinize oturup hiçbir şey demeden kitap okusanız, belki daha faydalı olacaktır.
Unutmayalım!
Kitap okumak için can atan çocuklar yetiştirmek istiyorsak önce kendimizi yetiştirelim.
Kitap okumanın, hayatımızı devam ettirmek için bir gereksinim olduğu; bunun ayrıca yapılan bir etkinlik olmadığı bilincini vermeliyiz çocuklara. Bu bilinci kazandırmadıktan sonra, iğneyle kuyu da kazsak bu dert bitmeyecektir.