Nnedi Okorafor’un da dediği gibi;
“Kitapları severim. Onlarla ilgili her şeye bayılıyorum. Sayfaların parmak uçlarımda bıraktığı hissi seviyorum. Taşınacak kadar hafifler ama dünyalar ve fikirlerle doludurlar. Parmaklarımda titreyen sayfaların sesini seviyorum. Kitaplar insanları susturur ama yine de çok gürültülüdür.”
Kitap okumak için saat, zaman ve mekân fark etmez benim için ama yine de kendimi rahat hissettiğim bir yer olmasını tercih ederim. Aslında kitaplarım ve kahvenin olduğu her yer bana dost ve tanıdıktır. Kahve ve kitap, tabii bir de ben. Kendime zaman ayırmayı ve bu zamanı keyif aldığım, bana iyi gelecek şeyleri yaparak değerlendirmeyi çok severim. Mesela en çok da sessiz bir köşede, bir kitabın sayfaları arasında kaybolmayı seviyorum. Her kitap yeni bir yolculuk, yeni bir macera benim için; hayallerin ötesine geçiyor ve başka dünyaları keşfediyorum. Eşsiz topraklarda, rengarenk çiçeklerin süslediği çayırlarda dolaşıyorum, yüksek bir dağın zirvesinden manzaraya bakıyorum, yemyeşil ve uçsuz bucaksız ormanların derinliklerinde yürüyüp daha önce hiç görmediğim canlılarla tanışıyorum. Gözlerimi kapatıp hikâyenin bir karakteri olmayı, sokaklarda yürürken topuk seslerimi duymayı ve daha önce hiç gitmediğim ülkelerde gezmeyi seviyorum. Evden çıkmadan dünyayı geziyorum, birden bir şehrin en güzel manzarasına karşı kahvemi içiyorum. An geliyor, yükseklik korkuma rağmen kendimi bir dağın zirvesine tırmanırken, paraşütle atlarken, bir balonda gökyüzünde süzülürken buluyorum. Bazen doğayla baş başa bir orman kulübesinde odun kırarken buluyorum kendimi; etrafta yankılanan kurt seslerine bile aldırış etmeden sanki orada doğmuşum ve hep o kulübede yaşamışım gibi işime bakıyorum. Bazen romantik bir aşk hikâyesinde buluyorum kendimi; ağlayan kadının gözyaşını siliyorum, beni duymasa da onu teselli ediyorum, acısını kalbimde hissediyorum. Adama kızıyorum, kadını ağlattığı için üzülüyorum. Sonra güzel bir şeyler oluyor birden; aşk galip geliyor, eller birleşiyor, gözler kilitleniyor ve her şey güzelleşiyor; bu sefer de mutluluktan ağlıyorum. Aşk hikâyelerini de severim; içindeki tutkuyu ve sadakatle birbirine bağlı kalpleri hissetmeyi çok severim. Bir hikâyeyi baştan sona okumak değil, yaşamak derim. Her satırında yürekten hissetmek, karakterlerle gülüp, üzülmek ve mutluluklarına ortak olmak gibi bir şey. Bazen bir şiirde bulurum kendimi; biraz sitem, biraz özlem dolar içim. Yaşanılmış ve satırlara ilmek ilmek işlenmiş motifler gibidir şiir. Her şiirde kendinden bir parça bulur insan, kendi hikâyenin bir yerini hatırlatır. Bazen bir gemide bulurum kendimi; hani şu ülkeler arası seyahat eden, rotası belli olan, okyanusun ortasında mucizevi bir şekilde yüzen kocaman bir kutu. Uzaklarda görünen adalara bakıp hayal kurarım; selam verip, “Sizin hikâyenizi de ben yazsam” derim içimden.
“Kitaplar aynalardır; onlarda yalnızca içinizde olanı görürsünüz.”
(Carlos Ruiz Zafon)
Kahve konusunda çok fazla söylenti var, biliyorsunuz. Sağlığa zararlı olduğu konusunda bilgi veren uzmanlara saygım sonsuz; fakat ben, bana iyi gelen ve keyif veren bir içeceğin bana zarar vereceğini düşünmüyorum. Her şeyin fazlası zarardır, demiş atalarımız; abartmamak lazım. Ben kahve içmek için her daim bahanesi olanlardanım: sabah uyanır, içerim; kahvaltı yapar, içerim; kitap okurken, içerim; işler biter, içerim; misafir gelir, içerim; üzülürüm, içerim; mutlu olur, içerim ve uykusuzluk yapar derler ama gece yatmadan önce de içerim. Siz bana bakmayın, ben bir kahve bağımlısıyım. Nerede kalmıştık?
Birkaç gün önce yeni bir maceraya başladım; yine sayfaların arasında kayboldum. Kaç kahve içtim, saat kaç, kaç saattir okuyorum bilmiyorum. Bugün sorularına cevap aramak için yola çıkmış bir seyyahım. Dedim ya, her kitap başka bir serüven, başka bir hikâye. Biri bitiyor, diğeri başlıyor ama macera hiç bitmiyor. Her kitabın kapağı bir dünyaya açılıyor; sen okudukça yolculuk hep devam ediyor. Zaman makinesine benzetiyorum her bir eseri; tarihin en geçmişine gidip o dönemleri yaşıyor insan. Bazen geleceğe götürüyor, binlerce yıl sonrasına seni. En uygun seyahat ve tatil, bana göre kitap. Biletin kitap, bavulun birkaç fincan kahve ve sonra macera seni nereye sürüklerse. Kimisi kitap denilince sayfalara yazılmış hikâyeler, şiirler, romanlar, hayal ürünleri görebilir ama ben yaşanmışlık görürüm. Sen kitap dersin, ben bambaşka dünyalara açılan kapılar derim; daha çok şey söylerim. Bakmak ile görmek arasındaki farkı kitaplardan öğrendim, tıpkı hayata dair birçok şeyi öğrendiğim gibi. Bugüne kadar okuduğum her kitap benim dostum, yol arkadaşım, rehberim oldu. Her türden kitap okumayı seviyorum; kişisel gelişim kitaplarının bende ayrı bir yeri vardır, bu bir gerçek. Okumaya başladığım ilk kişisel gelişim kitabı, Anthony Robbins’in “Sınırsız Güç” ve “İçindeki Devi Uyandır” kitabı oldu. Ardından en sevdiğim ve bana çok şey katan kitaplar Pierre Franckh “Rezonans Kanunu” ve Don Miguel Ruiz’in “Dört Anlaşma” kitabıdır. Kişisel gelişim anlamında bir kitap arıyorsanız, bu kitapları okuyun derim. Kişisel gelişim alanında okuduğum diğer yazarlar ise Miraç Çağrı Aktaş ve Hakan Mengüç. Bu eserlerle birlikte değişim ve dönüşüm yolculuğum başladı ve tamamlandı diyebilirim. Çoğunuzun okuduğu “Simyacı” etkilendiğim diğer kitaplar arasında yer alır. Bunlar gibi birçok eser var tabii ki; ben sadece bende iz bırakanlardan başlıca olanları dile getirdim. Konu aşk olduğunda ise Hikmet Anıl Öztekin “Fesleğen” derim. Sabırla süren bir bekleyiş, masumiyet, arayış ve kavuşmanın bu kadar güzel anlatıldığı başka bir eser okuduğumu hatırlamıyorum. Yazarın kitapları birbirinin devamı olarak basılmış adeta ve her bir eseri yüreğe dokunuyor. “Elif Gibi Sevmek” eseri ise şiirle kısa anlatımların birleştiği harika bir eser. Okumayanlara kesinlikle tavsiyemdir. Bu kadar kitaptan bahsedince gözlerim yine sessiz bir köşe arıyor; şimdi müsaadenizle ben yeni bir yolculuk için hazırlanmaya gidiyorum. Kim bilir, belki bir yerde, bir hikâyede yollarımız birleşir.
Keyifli okumalar dilerim.
Sevgiyle kalın…
Aynı hisleri paylaşıyor olmak çok iyi hissettiriyor 🥰 kalemine, yüreğine sağlık ✨🥰
Teşekkür ederim canım 😘. Kahve ve kitap severler olarak yüreklere dokunmak ne güzel.