Sabah uyandığında içinde tatlı bir huzur, keyifli bir enerji vardı. Elhamdülillah deyip hazırlığına başladı. Yolu çok uzundu, mesaisi üç saat sonraydı ancak iki buçuk saati yolda harcıyordu.
Hiç dert etmediğini her halinden belliydi. Şarkı mırıldanarak hazırlanıp uçar adımlarla yoluna koyuldu.
Esas olan sevmek, sevilmek, kıymet bulmaktı onun için. İşin yoğunluğu, yoruculuğu, yolu, uzaklığı önemsizdi o nedenle…
Her sabah dualarla gidip, dualarla dönüyordu. Yolda eğleniyor, etrafı izliyor, türlü hayaller ve oyunlar içinden geçiyordu.
İş yeri, insan hayatının kısmı küllisini kapsayan önemli bir unsur. Kimin neyle uğraştığı aslında ömrünü neyle tükettiği anlamına geliyor. Ya zevkle yenileniyor, büyüyor, veriyor, üretiyorsunuz veya zahmetle eskiyor, küçülüyor, üstünüze üstünüze alıyor, tükeniyorsunuz…
Aynı iş aynı uğraş, ortamdaki insanlar değiştiğinde tamamen değişiyor. Aslında yoran iş ve uğraş değil yoldaş ve arkadaş tamamıyla…
Beraber emek verdiğiniz işte, keyifli dakikaları paylaştığınız; içinizi, hayallerinizi, hedeflerinizi eşiniz-çocuğunuz gibi özelinizi anlatabildiğiniz candaşlarla zaman keyif verici sohbet zeminlerine dönüşür…
Yanınızdaki iş arkadaşlarınızla daha motive bir mesai çok kolay oluşur.
Beklentilerinizi dile getirebildiğiniz, çözüme uğraşan patron ve amirlerle işiniz aşkınıza dönüşür bir anda…
Makinelerine ham maddesine, üretilmiş malına çalışanından daha ziyade kıymet veren işverenlerle aynı hedefe kilitlenmek imkansızdır.
Unutulmaması gereken en önemli nokta üretim yapılan imalathanelerin başat unsuru işi çıkaran çalışanlardır. Birinci kalite ham madde, muhteşem makineler, harika paketler ve sadık müşteriler peş peşe sıralayın çalışanları çıkarınca eşittir sıfır.
İş yeri ve üretimde kilit daima çalışandır. Gönlü alınmış, hatırı gözetilmiş, ihtiyacı hassas bir şekilde görülmüş çalışanla çalıştıran arasında muhabbet oluşur, sevdiğine güvenir, güvendiğine bağlanır, bağlandığı için canı gönülden kendi işi gibi çalışır.
Makine, ham madde, müşteri ve alet edevattan sonra hisseden çalışanlar üretimde sadece ihtiyacı kadar paraya odaklanarak çalışır ve daima daha iyi ortam arayışında olur. Verimi siz hesaplayın, zaman onu beslemediği için o zamanı sadece tüketir ve o zaman da onu ve içini öğütür…
Yaşam hızla akarken bir yerden sonra insan olduğunu unutuyor insan. Makine gibi basit ayrıntılarda kaybolup gidiyor. Kendi insan oluşunu unutmak bir ölçü kötüyse de çalışanı olanın çalışanının insan olduğunu unutması çok çok daha kötü, zira işin içine kul hakkı, hukuk, nizam ve verimsizlik giriyor devamında…
Ömür denizinin suyu da damlacıklardan ibaret, kimse kimse için tüketmesin. Kimse kimseye para için pul ettirmesin…
İş ve işleyiş ne kadar basit olursa olsun zamanınız satın alınıyor. Ömrünüzden tüketiyorsunuz maaş mesai dengesi ömür ve tükenme üzerinden hesaplanmalı. Telafisi olmayan tek sermayedir zaman. En acı kısmı da asla bakiyenin görüntülenemiyor olmasıdır.
Her saniye bir daha geri dönmemek üzere silinip gidiyor, kendimize, sevdiklerimize, ruhumuza ahiretimize harcamaya fırsat vermeliyiz…
Rızkı veren Allah sebeplerine yapışmamızı emrediyor, helal olana ve dürüstçe. Ölçülü, düzgün bir şekilde tüm varı belli olmayan yarın için ufalamamızı istemiyor. Daha dikkatli okuyup, daha ince hesaplamalıyız yaşamı.
Rızkı ve nasibi taksim eden Rabbim, zamanı taksim, tayin ve tezyin işini kuluna bırakmış, sadece ne yaptığını görmek için, zira sonunda nerede ve nasıl harcadın diye hesap soracağını da net bir şekilde defalarca ayet ayet haber vermiş…
İş dediğimiz konu o kadar da basit ve kolay değil aslında, daha derin, daha ince bakılmalı konuya…
Hepimize kolay gelsin…
Haz versin, huzur versin hayat ve içindekiler….