Kolektif Travma Deprem

Nazlıcan Yurtsever 551 Görüntüleme Yorum ekle
5 Dak. Okuma

Depremler, dünya genelinde sıklıkla meydana gelen doğal afetlerdir. Her ne kadar deprem, insanlık tarihinin başından beri bilinse de, depremler hala ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.

6 Şubat 2023 tarihinde meydan gelen Kahramanmaraş-Pazarcık merkezli deprem bir kez daha bizlere Türkiye için deprem gerçeğini tokat gibi vurarak hatırlattı. Bu depremin yarattığı yıkım, can kaybı ve maddi kayıp oldukça büyük oldu. Bu nedenle, bu deprem Türkiye adına bir felaket olarak değerlendirilebilir.

Türkiye, geçmişte birçok deprem felaketi yaşamış bir ülke olduğundan, depreme dayanıklı binaların inşa edilmesi ve afet yönetimindeki eksikliklerin giderilmesi için daha fazla çaba harcamalıdır. Depremlerle mücadelede sadece acil müdahalelerin değil, öncelikle önleme ve hazırlık çalışmalarının yapılması da son derece önemlidir. Bu gerçek acı da olsa hepimiz tarafından öğrenildi ve hepimiz için bir ders niteliğinde oldu.

Yaşanan kayıp kitlesel bir travmaya sebep oldu. Gerek direkt afete maruz kalanlar gerekse ikincil travmaya maruz kalan diğer vatandaşlar olarak yaşanan kayıp karşısında tek yürek olduk. Bu travma, sosyal bilimler ve psikoloji alanına olan ihtiyacı da beraberinde getirdi.

Travma, başa çıkamayacağımız kadar yoğun yaşanan zorlayıcı deneyimler olarak tanımlanır. Bu yaşam deneyimine karşı verilen tepkiler oldukça bireyseldir. Tepkilerimiz parmak izi gibi biricik ve kişiseldir. Yaşadığımız kitlesel afet sonrası, anormal olan bu yaşam deneyimine her birimiz farklı farklı çok fazla normal travma tepkisi oluşturduk. Bu tepkiler fizyolojik, duygusal ya da fiziksel tepkiler olarak sınıflandırılabilir.

Yaşadığımız bu travma tepkilerinin nedenlerinin başında gelecek kaygısı geliyor. İnsani olarak ihtiyacımız olan en yegâne şeylerden birisi güven hissidir. Fakat yaşadığımız deprem dünyaya ve yaşam alanımıza karşı olan güven hissimizi yerle bir etti. Bundan kaynaklı olarak her birimizde farklı seyreden çeşitli kaygılar oluştu. Bunlar arasında şunlar yer alabilir:

Deprem Kaygıları

Şok: Deprem sırasında veya hemen sonrasında şok yaşamak oldukça yaygındır. Bu tepki, insanların olaya dair hissettikleri şiddetli korku, endişe ve panikle birleşebilir.

Kaygı: Deprem sonrası insanlar genellikle gelecekle ilgili endişeler taşırlar. Depremden sonra yeniden bir deprem olacağı korkusu, hasarlı binaların yeniden yıkılacağı korkusu gibi kaygılar yaygındır.

Depresyon: Deprem sonrası insanlar duygusal olarak düşük ve güçsüz hissedebilirler. Kayıplar, hasarlı mülkler ve finansal sorunlar gibi stres faktörleri, insanların depresyona girmesine neden olabilir.

Panik atak: Deprem sonrası insanların, panik atak geçirme ihtimali de yüksektir. Bu, ani ve şiddetli bir korku hissi ile karakterizedir. Panik atak sırasında insanlar terleme, kalp çarpıntısı, nefes darlığı, titreme ve mide bulantısı gibi fiziksel belirtiler yaşayabilirler.

Suçluluk: Depremden kurtulan insanlar, bazen yaşanan kayıplar ve hasarlar nedeniyle suçluluk hissi yaşayabilirler. Bu duygu, “Keşke daha önceden önlem alabilseydim” veya “Keşke sevdiklerimi daha iyi koruyabilseydim” gibi düşüncelerle birleşebilir.

Uyku problemleri: Deprem sonrası uyku problemleri yaygındır. İnsanlar sıklıkla uykusuzluk, kâbuslar veya diğer uyku bozuklukları yaşayabilirler.

Travma sonrası stres bozukluğu: Deprem sonrası insanlar, travmatik olayların etkilerinin devam etmesi durumunda travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) yaşayabilirler. Bu tekrarlayan hatıralar, kabuslar, aşırı kaygı ve duygusal kararsızlık gibi semptomlarla karakterizedir.

Bu tepkilerin çoğu normaldir ve kısa sürede kaybolur. Ancak bu tepkiler uzun süre devam ederse veya hayat kalitesini ciddi şekilde etkilerse profesyonel yardım almak önemlidir.

Tabii ki bu tepkiler ve duyguların travma sonrası stres bozukluğuna sebep olmaması için neler yapabiliriz kısmını konuşmak çok önemli. Öncelikli olarak sağlığımıza dikkat etmemiz gerekiyor. Bu tarz yaşantılardan sonra iştahta artma ya da azalma, kronik ilaç kullanımını aksatma, yeteri kadar uyuyamama gibi stres belirtilerimizi olabildiği kadar düzene sokmak gerekiyor. Unutmamalıyız ki psikolojik iyi oluşumuzu sağlamak için yapmamız gerek ilk şey fizyolojik sağlığımızı korumaktır.

İnsanlar, yaradılış olarak sosyal varlıklardır. Bu yüzden ne kadar içe kapanma isteği yaşasak da süreci atlatmak için iletişim kurmak ve sosyalleşmek oldukça önemli. Bilinen bir gerçektir ki bizler ilişkilerde incinir ve yine ilişkilerde iyileşiriz.

Rutin hayata dönmenin önemini de göz ardı etmemek gerekiyor. Çünkü stres anında rutin işlerimize sürdürmeye devam ettiğimizde bu durum beynimiz için tehlikenin geçtiği ve her şeyin düzeldiği sinyalini veriyor. Tüm bunları yaparken hissettiğimiz duygu ve düşünceleri de ifade etmek çok önemli. Birileriyle konuşmak, toparlanmaya ve olup biteni daha iyi anlamanıza yardımcı olacaktır.

Tüm bunları yapmanıza rağmen durumunuzda hemen bir iyileşme hissedemeyebilirsiniz. Bunun için kendinize zaman tanıyın ve öz şefkat göstermeyi ihmal etmeyin. Eğer yeterli zaman geçtiği halde durumunuzda olumlu bir değişim olmuyorsa ve hatta gitgide kötüleştiğini hissediyorsanız mutlaka bir ruh sağlığı uzmanıyla görüşmelisiniz.

Unutmayalım, deprem değil tedbirsizlik öldürür.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Psikolojik Danışman
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version