Küçük bir kızın, kocaman hayatı…
İlla para karşılığında ve eski çağlarda olmanız gerekmiyor kölelik için. Bazen en sevdiğiniz insanların gururu uğruna, bazen en değer verdiğiniz hatta sizi dünyaya getiren anne babalarınızın kendi fikirlerine ve düşüncülerine kurban olup, bir ömür boyu köle gibi yaşayabilirsiniz.
Fikrinizin bir önemi olmadığı, dilinizin özgürce dönmediği, hayatınızın şekillenmesinde varlığınızın önemli olmadığı ve yarınınızın planlanmasında size seçim hakkı tanınmadığı her hayatın sadece kölesi olursunuz. Hele ki, yaşayacağınız hayata gücünüzün yetmediği ölçüde ve isteğiniz dışında çalıştırıldığınız hangi hayatta varlığınızın öneminden bahsedebilirsiniz.
Daha 14-15 yaşlarındaydı, sevmeyi dahi bilmiyordu ama ona iyi geldiği için, biri vardı ve onu görünce bir hoş olurdu yüreği.
Anadolu’nun orta şehirlerinden, şehrin kıyısında bir kasaba kızıydı, güzeldi, görkemliydi, asildi, savaşçı ve merhametliydi…
İsteyeni çoktu ama sahibi pek yoktu. Daha gencecik yani 14-15 yaşlarında babası tarafından kendisinden 15 yaş büyük birine verildi. Gururu onu çok şeye zorladı, çok şeyin üstesinden gelmeye başardı. Gücü olduğu halde karşı koyamıyordu zorbalıklara ya da koymayı bilmiyordu.
Sadece kadın olmak da yetmiyordu ona hem, evin adamı olan koca adam, ona arazi ve kendisinin yapması gerektiği diğer işlere de zorluyordu, işin garibi de şu ki, yapıyordu. Ağlaya ağlaya, bazen canı çıkarcasına, bazen bitercesine ve bazen ölümü istercesine…
Dedim ya çaresi yoktu bazı şeylere, dünya kaç bucak bilmem, ele avuca sığar mı bilemem ama dünyada anne ve babanız size sırt çevirdi mi, yaşayacağınız, yaslanacağınız, mutlu olabileceğiniz bir dünya kalmıyor demektir. Bu gencecik koca ruhlu kadın, ev işleri, kocasının yapması gerektiği diğer işler yetmiyor gibi ve çok büyümüş gibi bir de çocuk getirdi dünyaya. Sanki kendi çocukluğundan çok razıymış, kendi çocukluğunu çok yaşamış da, yaşamak için bir çocuk getirdi dünyaya. İşler gitgide zorlaşıyordu onun için, kendisi çalışmayınca maalesef bir ekmeğe, bir kilo una muhtaç olup konu komşudan ister oldu.
Ama yılmadı çalıştı, hem bir kadın hem bir erkek gibi. İşin garibi de şu ki, o erkek gibi çalışınca, kocası da kendisini bekleyen bir kadın yokmuş gibi davrandı.
Yapmaması gereken her şeyi yaptı kocası. İhmal etti, başka sevdalar yaşadı, sonu sadece aldatmalar olan, başka hayatlara para harcadı, başkalarıyla bambaşka geceler yaşadı, ve asıl kişiyi yalnız bıraktı, çaresiz bıraktı, hiç sayarcasına, yok sayarcasına…
Yaşamak için illa bir dünya lazım ama insana. Anne baba eş dost sırt çevirince, küçük tatlı kendi çapında mutlu ama zahmetli bir dünya kurdu kendine. Tamamen kendi emeği, tamamen kendi alın teri ve kendinden bir yuva..
Ne kadar anlatılsa bir hayat, ne acısı ne de mutluluğu asla aslı gibi anlatılamaz. Kelimeler acıyı da, aşkı da, mutluluğu da anlatmaya her zaman eksik kalır.
İnsan her zaman yaşattığını yaşar mı bilmem ama, bu gencecik koca yürekli kadın, eşinin onu ihmal etmesi, başka kadınlarla başka hayatlar yaşamasına karşılık, kendisine en ufak bir leke gelmesin diye, onca iş güç yokluk çocuğa rağmen, bir de toplum içinde temiz kalmaya, asil olmaya ve yuva olmaya çalıştı.
Çok korkuyordu geceleri, hatta karanlıktan korktuğu için bazen sabaha kadar uyuyamazdı. Gök gürültüsünden, sert rüzgarlardan, tenha yerlerden korkardı ama her zaman dik tutardı başını ve bundan olsa gerek herkes onu parmakla gösterirdi.
İnsan her şeyini kaybeder bazen dünya serveti açısından. Önemli olan, insanı insan yapan duygulardan ve insanı şerefli kılan fikirlerden mahrum olmamak.
Bu koca yürekli gencecik kadın da, ailesinin her ne kadar onu hiç etmesine karşılık olsa da, ailesinden gelen asil duygulardan, temiz varlığından ödün vermemek için sürekli kendinde her kadınla bazı şeyler yaşama hakkını bulan erkeklere karşı korudu. Eşinin ona yaptığını yapmadı, “Herkes toplum içinde yaşar ama herkes ayrı yargılanır mizanda” dedi ve bambaşka bir dünya kurdu kendine.
Yılları, acıları, anıları anlatmaya bir kaç sayfa yetmez. Hatta öyle acılar var ki anlatmaya ve anlamaya ömür yetmez.
Peki hiçbir şeyini kaybetmedi mi?
Gençliğini, hayallerini, isteklerini, gülümsemelerini ve sevinçlerini…
Ama asıl önemli olan bunlar değildi onun için. Daha önemli şeyler vardı, mesela zamanla kadınsı duygularını kaybetmek ya da açığa çıkarmamak zorunda kaldı. Bazen erkek gibi davrandı, bazen kavga etti, bazen hıçkıra hıçkıra ağlaması yerine güçlü durmak zorunda kaldı ama köle gibi yaşadığı hayattan özgür yaşamayı bildi.
Boyun eğmedi hiçbir işe ve hiç kimseye. Bu zamanla ailesi ve eşi dahil…
Kimileri çok basit köleleşir ve çok zor özgürlüğünü kazanır.
Kimilerinin hayatı kolay, kimilerinin hayatı fazlasıyla adaletsizdir
Kimileri kolay öğrenir, kimileri çok uğraşlar sonra, kimileri de bazı şeyleri hiç öğrenmez.
Belki de bizim elimizde olduğunu düşündüğümüz şu sürprizlerle dolu hayat, hiç de sandığımız gibi değil.
Kader denilen mevzu, belki insanın fıtratına göre düzenlenmiş terbiye metodudur.
Bu koca yürekli gencecik kadının sınavı acı, zor, zahmetli bunu tam anlatamasak da herkes kendi hayatından az çok neyi kastettiğimizi anlamıştır.
Önemli olan aniden zorlu virajlara giren hayatımızı, asil bir duruş ve güçlü bir uğraşla yılmadan zamanla istediğimiz duruma sokmak. Bu süre zarfında insan belki çok yorulur, belki çok acılar çeker ama insanın fıtratında olan gizli hadiseler anlam kazanır, günü geldiğinde hakikati gerçek manada anlamış ve yaşamış olur.
Vesselam…