Köpek Gibi Büyütülmüş Çocuk Kitabı İncelemesi

Merve Yılmaz 5.7b Görüntüleme 1 Yorum
13 Dak. Okuma

Dr. Bruce D. Perry’nin karşılaştığı travma vakalarının ele alındığı bir kitaptır. Aşırı strese maruz kalmanın oluşturacağı fiziksel, duygusal ve bilişsel açıdan ne gibi etkileri olduğunu ele almıştır. Çevre etkileşimi sonucu beyinde ne gibi gelişim ve değişimlerin olduğundan bahsedilmiştir. İnsan beyninin travmalara karşı ne gibi tepkiler verdiğinden bahsedilmiştir. Küçük yaşta cinsel istismara uğrayan Tina’nın, Üç yaşındaki Sandy’nin gözlerinin önünde annesinin boğazı kesilerek cinayete kurban gidişi, Davidian çocuklarına dayatılmış katı kurallar ve saldırganlıkları, Laura’nın büyüme aksaklığı sendromunun nedeni ve Mama P.’nin yöntemi, sadistçe iki genç kızı öldüren Leon’nun, tecrübesiz bir adamla köpek gibi büyütülen Justin’in ve bebekken belli saatlerde tek başına bırakılmış Connor’un, şeytana tapan ebeveyninin şiddetine maruz kalan Brain’in, cinsel istismara maruz kalan Amber’in, yakınlık yoluyla Munchausen sendromu koruyucu bir annenin şiddetine maruz kalan James’nın ve erken yaşta ihmal edilen Peter’ın travmalarına yönelik beynin ve sevginin etkilerinin iyileştirme kapasitesinden bahsedilmiştir.

Kitabın ilk bölümünde cinsel istismara maruz kalmış Tina’dan bahsedilmişti. Tina’nın bütün erkeklerin kendisine cinsel bir obje olarak baktığını düşündüğünü fark ettim çünkü Tina psikiyatrinin yanına geldiğinde onun kucağına oturmuş ve psikiyatrinin onunla cinsel bir bağ kuracağını zannetmişti. Bunları okurken hayrete düşmüştüm. Tina cinsel istismarın bu yıpratıcı etkilerinden kurtulamamıştı ve Tina’nın bu erken yaş deneyimleri onun dünyasında erkekler korkutucu ve onu seks zorlayan talepkâr yaratıklar olduğuna dair hafıza şablonu oluşturmuştu. Bunları okurken bu şablonun onun ileriki yaşamındaki kararlarına nasıl etki edeceğini düşündüm. Tina’nın da Amber gibi kendini değersiz hissettiğini düşündüm.

Kitabın 2. bölümünde Sandy’nin gözlerinin önünde annesinin öldürülmesi ve onunla birkaç saat tek başına hiçbir şey yapmadan beklediği ele alınmıştı. Annesinin boğazı kesilmişti ve çıplak olarak yerde yatıyordu bu olayı okurken bunu gözümde canlandırmıştım ve o an dehşete kapıldığımı hissettim ve asla Sandy’nin yerinde olmak istemezdim. Kendimi Sandy’nin yerine koyduğumda kanımın çekildiğini hissetmiştim ve herhalde böyle bir durumu ben yaşasaydım çılgına dönerdim. Üstelik 3 yaşında bir çocuk için böyle bir olayın ne kadar yıpratıcı olacağını tahmin bile edemezdim fakat Sandy yardım alarak bunu aşabilmişti. Hatta kitabın sonunda tatminkâr ve üretken bir hayatı olduğundan bahsedilmişti. Düşünüyorum da böyle bir durumla karşılaşsaydım Sandy gibi bir tepki verebilir miydim? Emin değilim.

Kitabın 3. bölümünde kendimizi iyi hissettiğimiz bir zamanda çevremizdeki biri kötü bir ruh halindeyse bundan etkilenerek kısa bir süre içinde bizde kendimizi kötü hissetmeye başladığımızdan bahsetmişti ve bu duygu yansıtmasının kendi yaşantımda şöyle bir örneğinden bahsedecek olursam; bir gün okula giderken kendimi çok mutlu hissederken arkadaşımın düşük enerjisinin ve mutsuzluğunun beni etki alanına aldığını fark etmiştim. Davidian çocuklarının temel seçim yapmasına asla izin verilmediği için, onlarda bir benlik anlayışının olmadığı daha doğrusu oluşması olanakların sağlanmaması buna neden olmuştur. Ayrıca bu çocukların onlara neler olduğunu hatırlatan bir soru sorulduğunda bazen saldırgan davrandıklarını, bir şeyler fırlatma, pastel boyaları kırma veya öfkeli konuşmalar gibi davranışlar sergilediklerinden bahsedilmişti. Yani yetişkin birinin bile stres oluşturmuş bir durumun tekrar konuşulması o zamanlar yaşanan durumun hatırlanması duygusal ve davranışsal olarak insanı tetiklemektedir. Ben de çok şiddetli olmasa da bir zamanlar aşırı strese maruz kalmıştım ve bu durum beni her açıdan etkilemişti. Davranışlarım tutarsız bir hal almıştı. Bazen öfkeli veya bazen kırılgan, sessiz biri haline gelebiliyordum. Bu Davidian çocuklarının stres sonrası tepkileri bana, benim hayatımda bunları çağrıştırdı. Davidian çocukların ilk başlarda erkek kız olarak aynı masada yemek yememeleri ve iletişimlerinin kısıtlı olması ve daha sonraları aynı ortamda bulunmanın da getirisiyle çocuklar yavaş yavaş kaynaşmaya, iletişim kurmaya başlamışlardı. Bu anlatılanlar bana insanın sosyal bir varlık olduğunu ve insanların birbirleriyle etkileşim halinde olmasının ne kadar önemli olduğunu düşündürdü dolayısıyla hayatımız her alanında insanlarla etkileşim halinde olmaktadır. Yabancı bir ülkeye o ülkenin dilini bilmeden gittiğimizde belli bir süre sıkıntı yaşasak bile insanlarla etkileşim halinde o ülkenin dilini öğrenmeye, konuşmaya başlanmaktadır. Bu durumda aklıma Alfred Adler’in üç yaşam görevi aklıma geldi; İş, eş ve arkadaş ilişkilerinin öneminden bahsetmişti. Bunların bu olayı desteklediğini düşündüm.

Kitabı okurken anne olan Virginia’nın erken yaşta ihmal edilmesinin ve güvenli ilişkiler kuramadığı için kendi çocuğu olan Laura’yla da nasıl duygusal bir bağ kuracağını bilememesi beni çok etkiledi. Freud erken yaşta yaşananlara çok önem vermekteydi ve bunların insanın kişiliğinin oluşmasında önemli yapı taşları olduğunu söylemekteydi. Fark ettim ki gerçekten insan sosyal bir varlık ve eğer erken yaştaki gereksinimleri, sadece fiziksel değil, karşılanmadığında çocukta belli başlı sorunlar oluşmaya başladığını fark ettim. Laura’nın büyüme aksaklığının bundan kaynaklanması da çok etkileyici olduğunu düşünüyorum ve kitabı okurken gerçekten şaşırmıştım. İnsan için sadece fizyolojik gereksinimlerin önemli olmadığı anladım. Ben bebekken eğer sevilmeseydim belki bende şu an bazı sorunlar yaşayacaktım ve bu durumun gerçekten çok inanılmaz olduğunu düşündüm. Kitapta Laura’nın sevgi ihtiyacının karşılanmasıyla kilo artışının olması bu durumu desteklemektedir. Kitapta ileriki yaşlarda öğrenilen dilin aksanlı olacağı gibi Virginia ile Laura’nın sevgi dilini asla aksansız konuşamayacaklarından bahsetmesi beni açıkçası biraz üzdü. Çünkü anne Virginia istemsiz bir şekilde farkında olmadan Laura’yla duygusal bağ kuramamışı ve bu sosyal açıdan oluşan eksikliğin tam anlamıyla tamamlanamaması bir insanın çocuk sahibi olmadan önce iyice düşünmesi gerektiğini düşündüm.

Kitapta dünyanın en soğuk kalbi ile adlandırılan Leon’dan bahsederken kanımın çekildiğini hissettim. Bu soğuk kalpli çocuk adeta benim de kanımı dondurmuştu. Bazen haberleri okuduğumda karşılaştığım cinayetlerin bir insanın bunları nasıl yapacağını düşünürdüm. Leon’un kısmını okurken çok tedirgin oldum çünkü kendi yaşantımla bağlantılar kurdum. Erkek bir kardeşim var ve bazen Leon gibi o da yaptığı hatalardan pişmanlık duymuyor hatta küstahlaşıyordu ve biz ona ceza vererek bu durum düzeleceğini düşünüyorduk şu anladım ki yaptığımız hatalıymış. Sosyal bir varlık olan ve sevgiye muhtaç bir insana ceza vermek, onu ötekileştirmek ne kadar absürt olacağını şu an daha iyi anladım. Sonra kitabı okurken kardeşimin Leon’la bir ilgisi olmadığını fark ettim lakin okurken böyle bir durum oluşabilme ihtimali bile beni çok korkutmuştu. Bu bölümü okurken ‘Kevin hakkında konuşmalıyız’ filmi aklıma geldi ve onu Leon’la özdeştirdim birbirlerine çok benzediklerini düşündüm. Çünkü Kevin’nın annesi onun doğmasını istemiyordu fakat Kevin doğduğunda annesi onunla çok ilgilenmemişti ve Kevin’da Leon gibi davranış bozukluğu vardı ve filmin en sonunda kan dondurucu bir şekilde annesi hariç ailesini ve arkadaşlarını öldürmüştü. Leon’un zihinsel engelli annesinin onu evde tek başına uzun saatlerde bırakması erken yaşta karşılanması gereken sevgi ihtiyacını karşılayamamıştı ve Leon soğukkanlı bir şekilde hiç pişmanlık duymadan iki kızın cinayetini işlemişti. Bu bölümü okurken o kadar şaşırtıcı ve bir o kadar da tüyler ürpertici olaylar vardı ki; mahkemede ağlayan ailesine, “Neden ağlıyorlar, hapishaneye girecek olan benim” demesi içler acısıydı ve üzülerek söylüyorum ki kitabı okurken, çocuğuna bakamayacak birinin çocuk sahibi olmaması gerektiğini düşünmüştüm çünkü eğer Leon’nun ailesi çocuğu bu şekilde ihmal etmeseydi şu an belki bu iki kız hayatta olabileceklerdi ve belki kim bilebilir Leon çok daha iyi bir insan olabilirdi. İşte bu yüzden, galiba kitapta beni en çok sarsan birkaç olaydan biri olmuştu.

Köpek sahibi bir adamın nasıl bebek bakacağını nasıl çocuk yetiştireceğini bilmemesinin acıklı bir sonucu da Justin’di. Justin’e hayvan gibi davranıldığı için onun hayvan gibi davranması durumu tekrardan insan ilişkilerinin, sosyal çevrenin insan üzerinde ne kadar önemli bir etkiye sahip olduklarını fark ettim. Hiçbir şekilde bir bağ kurulmamış olan Justin’nin kafeste yaşaması, konuşamaması ve yürüyememesi beni çok üzgün hissettirmişti. Eğer Justin yaşamının ilk dönemlerinde sevgiyle bir bağ kuramamış olsaydı neler olabileceğini düşündüm. Justin’e bir köpek gibi davranan kişiye kitabı okurken kızgın olduğumu fark ettim çünkü bu olayı çok kınamıştım yani bir insan hiç mi bir çocuğun bir köpek gibi yetiştirilmeyeceğini nasıl bilmezdi hayret verici bir şeydi. Connor bakıcı tarafından 7-8 saat karanlıkta tek başına bırakılmış bir bebeklik geçirmişti. Bazı gelişimsel sıkıntıları vardı ve Connor’u müzik ve hareket dersiyle iyileştirmeyi amaçlamışlardı ve sıra dışı bir şekilde Connor’da olumlu gelişmeler olmuştu. Oyun terapisiyle insanlarla etkileşim kurmaya başlamıştı dolayısıyla yine ilerleme kaydetmişti. Tekrardan sosyal çevrenin ne kadar önemli olduğunu fark ettim.

Bir diğer beni şaşkına çeviren olay ise şeytana tapan ebeveynlerin çocuklarına yaşattıkları işkence ve istismardı. Bobby bu işkencelere maruz kalanlardan sadece biriydi. Kitapta sıkıca tutma terapisiyle öfke boşaltma yapıldığından bahsedilmişti. Dayak yemeyen bir çocuğun şımaracağına ve çocukların günahtan kaçınmayı öğrenebilmeleri için iradelerinin kırılmasından bahsedilmişti. Kendi toplumumuzu düşündüğümde sanırım buna benzer bazı kalıp yapılar bulunmaktadır. Çok sevilmenin çocuğu şımarık bir insan yapacağına dair düşünceler bulunmaktadır. Amber küçük yaşta cinsel istismara maruz kalmıştı ve Amber’in uğradığı istismar onu depresif yapmış ve kendisinden nefret etmesine sebep olmuştu. Kitapta Amber gibi kişilerin başkalarının onların değersiz olduğunu, incinmeyi ve reddedilmeyi hak ettiklerini ‘hissedebildiğini’ düşünür ve bu durumun onları aşırı hassas bireyler haline getirdiğini okurken cinsel istismarın bir çocuk için ne kadar aşağılayıcı bir durum olduğunu düşündüm. Kitabın dokuzuncu bölümünde yakınlık yoluyla Munchausen sendromu olan annenin çocuğuna verdiği zarardan bahsediyordu. Bu sendromu ilk defa bu kitapta okurken öğrendim. Bu durumun başkalarına bakma ve bu yüzden değer verilmeye dair istekten kaynaklana patolojik bir durum olduğundan bahsettiğinde acaba bu sendroma sahip kişilerinde erken yaşta ihmal veya istismar gibi durumlar yaşadıklarında ortaya çıkıp çıkmadığını düşündüm. Kendi çocuğunu boğmaya çalışan, ona hem fiziksel hem de psikolojik zararlar veren birilerinin var olması insan doğasına karşı kötümser bakıp bakmamam konusunda beni çelişkiye düşürdü. Bir insanın sırf kendisine ihtiyaç duyulması için zarar vermesi beni perişan hissettirdi.

Kitabı okurken çoğu vakada kendimi çaresiz hissettim. Kontrolü dışında gerçekleşen olayların yarattığı strese maruz kalan çocukların çaresizliğini hissettim. Kitap genel anlamda beynin ne kadar muhteşem bir yapı olduğunu vurgulaması ve çoğu vakayı beynin yapısı ve işlevleriyle açıklaması ilginç geldi. Çünkü beyni sadece bilgi işleme ve organ kontrolü olarak düşündüğümü fark ettim. Fakat serotonin, dopamin gibi önemli hormonların salgılanmasında önemli bir organ olduğu ve bu hormonların insan yaşamı için önemli olduğunu fark ettim. Kitapta bir diğer üzerinde durduğu konusu ise sevgi kavramıydı. Sevginin bir insanın kişiliğini, beden ve beyin gelişimine dair her şeyi nasıl etkilediğine dair vurgular yapılmıştı. Okuduklarım bana sevgiyle çözülemeyecek çok az şey olduğunu düşündürdü. Sevgi yoksunluğunun verdiği zararlar ise bazen geri dönüşü olmayan yıpratıcı sonuçlar doğurduğunu bu kitaptaki vakalar sonucu çok iyi bir şekilde fark ettim. Kitapta en etkilendiğim vaka ise Leon ve onun soğuk kalbiydi. İhmal edilmenin en kötü sonuçlarını bize göstermişti. Şunu çok iyi anladım ki, eğer bir çocuğa sevgi ve güven ortamı sunulamayacaksa çocuk sahibi olmayı hiçbir ebeveynin düşünmemesi gerektiğiydi, çünkü ihmal edilen her çocuk sonucu vahim olabilecek olaylara sebep olabilir. Mama P.’nin her şeyi sevgiyle çözebileceğine dair yöntemlerini uygularken olumlu sonuçlar alınması beni çok mutlu hissettirmişti. İnsanlara sevgi ile yaklaşmanın ne kadar önemli olduğunu bu kitabı okurken iyice anladım.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Psikolojik Danışman
1 Yorum
  • muhteşem bir anlatım elinize ve kolunuza sağlık merve hanım çok teşekkür ediyorum, bu satırları paylaştığınız için.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version