Kör İnanç

Fatma Rabia Muslu 669 Görüntüleme Yorum ekle
3 Dak. Okuma

Yeni gelişmelere kulak vermek lazım. Bir bakmak, bir görmek, bir de anlamak lazım. Eski bildiklerimizi yerle bir edecek olsalar da şöyle bir cesaret edip dostlarla ve bilenlerle konuşmak, anlamaya çalışmak lazım ve tabi ki yenilik denilen şeylere hemen yapışmamak, inanmadan önce anladığımızdan emin olmak lazım. Oysa ki bazı insanlar vardır inandıklarından asla vazgeçmezler yeni gelişmeleri görmezler.

İnanç sahibiyiz, prensiplerimiz var. Bence onların gözleri âmâ, kulakları sağır ve dilsizdirler.

Misal; putlara tapıyorlar, Allah’tan (c.c.) ayet ve deliller gelse de inanmamaya, inkâr etmeye aynen devam ediyorlar.. Rahman’ın yarattığı evrenin muhteşem ahengini görseler de yine inkâr ederler.

Konuyu biraz daha açalım..

Kör inanç, herhangi bir düşünce sistemi veya inanç yapısında, gelişimi engelleyen bir faktördür. İslam, bilgi ve anlayışa büyük önem verir ve bu, diğer dinlerin mensupları veya ateistler için de İslam’a yönelmeyi düşündüklerinde önemli bir çıkış noktası olabilir. İslam, akıl ve bilgiyi yüceltir ve bu, diğer inanç sistemlerinden gelenler için çekici olabilir. İslam’ın evrensel mesajı, her insanın içindeki doğal eğilimi – fıtratı – hedef alır ve bu, farklı inançlardan insanların İslam’a ilgi duymasını sağlayabilir.

Örneğin, İslam’ın bilime ve bilgiye verdiği değer, rasyonel ve mantıklı düşünmeye önem veren bireyler için çekici olabilir. İslam’ın tarih boyunca bilim ve felsefeye yaptığı katkılar, bu dinin sadece inançla değil, aynı zamanda akıl ve bilgiyle de ilgilendiğini gösterir. Ayrıca, İslam’ın sosyal adalet, eşitlik ve merhamet gibi evrensel değerlere vurgu yapması, farklı inançlardan insanları cezbedebilir.

İslam’a yönelik bu ilgi, sadece dini metinlerin öğretileriyle sınırlı kalmamalıdır. İslam’ın pratik yönleri, günlük yaşamda nasıl uygulandığı, toplum içindeki rolü ve bireysel yaşam üzerindeki etkileri de önemlidir. İslam’ı anlamak, sadece Kur’an’ı okumakla değil, aynı zamanda Müslüman topluluklarla etkileşimde bulunmak, onların yaşam tarzlarını gözlemlemek ve İslami öğretilerin günlük hayata nasıl entegre edildiğini anlamakla mümkündür.

İslam tarihinde, İbn-i Sina ve El-Harezmi gibi bilim adamları, hem dini hem de bilimsel çalışmalarıyla tanınır. Bu bilginler, İslami öğretileri derinlemesine anlamak için akıl ve mantığı kullandılar ve aynı zamanda matematik, astronomi ve tıp gibi alanlarda önemli katkılarda bulundular. Bu, İslam’ın bilgiye ve bilimsel araştırmaya verdiği değerin bir göstergesidir.

Sonuç olarak, İslam’a yönelik ilgi, sadece kör inançtan kaçınmakla kalmaz, aynı zamanda bilgiye, anlayışa ve evrensel değerlere dayalı bir yaklaşımı da içerir. İslam, farklı inançlardan gelen insanlara, akıl ve bilgiye dayalı, dengeli ve kapsayıcı bir inanç sistemi sunar. Bu, hem dini anlayışımızı hem de toplumsal ve kültürel gelişmelerimizi zenginleştirecek ve bizi daha kapsayıcı ve anlayışlı bir topluma doğru yönlendirecektir.

Kaldı ki önyargısız bir bakış açısı ile yaklaşıldığında; dini, dili, ırkı ne olursa olsun Kuran’ı okuyan, İslam’ı hakiki manada inceleyen herkes hakikati kavrayacak ve İslam’a girecektir. Bu şüphesiz bir bilgidir. Buradan da anlıyoruz ki hakikati kavramada önümüzdeki en büyük engel yine kendimiziz. Egomuz, kibrimiz, önyargılarımız bizi gerçeklerden uzaklaştıran en olumsuz hasletlerdir.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version