Sevgili okuyucular bugün sizinle yazar olmanın farklı bir yönüyle ilgili düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Yazmak çok sancılı bir süreçtir. Yazar, edindiği bilgi ve tecrübesini, yaşadıklarını, kendisinde iz bırakan olayları, sevinçlerini ve hüzünlerini, toplumun nabzını da tutarak bir kurgu içinde okuyucuya aktarır. Bunun için roman türünü tercih etmek başlı başına bir meydan okumadır. Yazar, kılı kırk yararak bulduğu bir temayı, sağlam bir kurgu ve hayatın içinden karakterlerle anlatırken, okuyucuyu hakikatle buluşturmayı hedeflemektedir.
Yazar, yazma sürecinde kendi içinin derinliğine inip madencilik yapar. Kazma küreği alıp kendi geçmişinden, yaralarından başkalarına ibret olabilecek kısımları çıkarıp romanda işler. Bu zahmetli, yorucu ve acı verici bir süreçtir. Aynı zamanda roman yazarı, olumlu ve olumsuz yönlerini karakterler üzerine giydirerek kendisiyle de yüzleşmektedir. Yazar, aslında romanda kendi hakikatini aramakta ve bulabildiği parçalarını okuyucuyla paylaşmaktadır. Okuyucu romanda kendi hayatından izler bulursa, ortaya iyi ve samimi bir eser konmuş demektir. Bu sayede okuyucu yazarın geçtiği yoldan geçmekte olduğunun farkına varır ve yaşadığı bir soruna çözüm bulabilir. Roman ile kendine ayna tutmayı başaran bir yazar, okuyucuya da ayna tutarak kendini tanımasına hizmet eder.
Kapitalist sistemin topluma egemen olmasıyla başarı kriterleri çok kazanmak ve rekabete dönüşmüştür. Nitelikten çok nicelik ön plana çıkmıştır. Yazar, paraya ve çok kazanmaya değer veren bir toplumda değişik tepkilerle karşılaşır. Romanlarınız yayınladıkça, yakın çevreniz en çok “Kaç para kazanıyorsun? Roman yazmak geçindiriyor mu?” gibi sorular sorar. Yeni tanıştığınız insanlar, yazar olduğunuzu öğrendiğinizde önemsemez, bazıları burun kıvırır, hatta meslek olarak görmez. Kimisi boş zamanlarda yapılacak bir hobi sanır. Halbuki roman yazmak, tüm hayatınızı adamanız gereken tam zamanlı bir iştir. Yazar, roman yazmadığı zamanlarda bile roman için malzeme toplar, toplum içine karışıp insanları gözlemleyip analiz eder ve yeni romanı için yoğun bir hazırlık faaliyetine girişir. Bu çalışma somut elle tutulur olmadığı için dışarıdan bakıldığında yazarın avare bir şekilde dolaştığı ve vakit öldürdüğü sanılır. İnsanların çoğunun derdi, arzularını karşılamak için para kazanmak, tüketmek geleceklerini garanti altına almaktır. Hayatın anlamı ve hakikat üzerine kafa yormak onlara aykırı gelir. Gelecek endişesini gidermek için para biriktirme, yatırım araçları gibi konulara yoğunlaşırlar. Böyle bir ortamda yazar olmak gerçekten deli cesareti gerektiren bir iştir. Hiç kimse size ne yazdığınızı, romanınızın nasıl gittiğini, yazarken karşılaştığınız güçlükleri sormaz. Bu bakımdan kendini tanıma, kendini keşfetmek gibi derin konulara yabancı olan ve kendini kapitalizmin aşıladığı iyi yaşamak gibi sığ kalıplara hapseden insanlara romanla ulaşmaya çalışmak, akıl kârı gözükmez.
Kapitalizmin edebiyat dünyasına hâkim olmasıyla, yazara popülerlik ve çok satış yapma dayatılmaktadır. Yazarın asıl işi, nerdeyse yazmaktan çok sosyal medyada tanıtıma dönüşmüştür. Yayıncılar arasında satış kaygısı nedeniyle kişisel gelişim ön plana çıkarılmakta, roman küçümsenmektedir. Halbuki iyi bir roman, insanın ve içinde yaşadığı toplumun röntgenini çeker, sorunlarına teşhis koyup çözüm yolları sunar. Yakın tarihe ışık tutar ve toplumun dönüşümünü, aldığı yolu, yozlaşmalarını da sergiler. Aynı zamanda gelecek nesillere bir kültür aktarım aracıdır. Roman yazarının hedefi, toplum tarafından kabul görmek, onaylanmak olursa tuzağa düşer. Beğenilme kaygısı uğruna, sıradan eserler yazar ve özgünlüğünü kaybeder. Roman yazarı, körler ülkesinde yaşadığının farkında olarak kendi içinde keşfettiği gerçekleri damıtıp özgün ve gerçekçi eserler yazmalıdır.
Sözün özü, yazar bir kişide bile farkındalık uyandırıp, hayatını sorgulamaya vesile olursa görevini yapmış olur. Bu şekilde, el alem ne der kaygısından kurtulan yazar, insanların gönüllerini kazanmaya hizmet ederek, doyurucu romanlar meydana çıkarır.
Başlık harika ama altındaki yazınız daha da iyi,tebrik ederim. Romanı hafife alanlara iyi bir yazı olmuş. Klasikler romanlardan oluşmasına rağmen neden bu kadar bu zamanda hafife alınıyor bende anlamıyorum.Bir Hayrendis yazarı olarak önce yazarların diğer yazarların yazılarını okumaları gerektiğinie inanıyorum. Yazmanın , okumanın önüne geçtiği zamanlardayız. Elbette yazma cesareti çok önemli. Her cümleyi birkaç kez değiştirip yazımı tamamlayan ben bilirim.