İnsan doğası gereği mi yoksa içinde yaşadığımız dünya mı şiddet ve saldırganlığı artırıyor bilinmez ama kötülüğün sebebini sadece kalıtım ve içgüdülerle açıklamak pek doğru olmaz. Her ikisi de büyük ölçüde öğrenilmiş ve duruma göre gelişen davranışlardır. Saldırgan davranışlar normalde iç denetim mekanizmaları ile kısıtlanır. Fakat bu denetim mekanizmalarının türlü sebeplerden dolayı zayıflaması ya da hasar görmesi şiddeti ve saldırganlığı meydana getirir. Ne yazık ki mensubu olduğumuz kültür böyle durumlarda suç işlemenin normal olduğunu öğretiyor. Yani duygusal yıpranmışlıklar sebebiyle suç işlemenin meşrulaştırılabileceğini kabulleniyoruz. Hatta bununla da kalmayıp bir de hak veriyoruz. “Kim bilir ne travması var da bunu yaptı?” diyerek kötülüğe mazeret bulmaya çalışıyoruz. Böylelikle kötülüğü ufak ufak onaylayarak önü alınamaz bir hale getiriyoruz.
Kötülük yapan insan her zaman anormal karakter özelliklerine sahip değildir. Aksine, her an bir yerlerde gördüğümüz herkes kadar sıradan olabilir. Hani hep duyarız ya: cinayet işlemiştir ama kendi halinde komşudur, iyi aile bireyidir vs. İşte bu bize kötülüğün kişiler arasında sıradanlığını gösteriyor. Hannah Arendt, bir Nazi olan Adolf Eichmann’ı gözlemleyerek kötülüğün banalliğinden bahsetmiştir. Gözlemlerinin sonucunda herkesi şoka uğratacak kadar sıradan bir insan profili çıkmıştır ortaya. Demek ki kötülüğün bazı kaynakları olsa da birine kötülük yapmak için şeytani bir yapıya sahip olmak şartı gerekmiyor. Yine de katiller, suçlular ve psikopatlar için ortak özellik olarak söylenebileceklerin başında, özsaygılarının ve egolarının oldukça yüksek olması geliyor. Bu kişilerin kendileri ile ilgili sahip oldukları olumlu benlik imgeleri birileri tarafından zarara uğratıldığında saldırgan davranışlar sergilemekten hiç çekinmiyorlar. Böyle insanların uyguladığı şiddeti normalleştirmeden, kötülüklerine onay vermeden önce empati süzgecinden geçirmek gerekir. Çünkü insan kendi canını yakmayan her şeye anlayış gösterme hevesindedir de kendine bir şey olunca aynı yaklaşımda bulunamaz.
Psikanalizin kurucusu Freud, uygarlığın insanın iç denetimi üzerinde yükseleceğini söylese de günümüzde bunun tam tersi örnekleri görüyoruz. Bizler, gelecek kuşakları düzeni bozuk, iç denetim mekanizmaları körelmiş, hastalıklı bir dünyanın kurbanları haline getiriyoruz. Onlar da her gün tanık oldukları bu kötülük sıradanlığını kanıksayıp kendilerini ifade etme yolu olarak kullanıyorlar. Geleceğe dair umudu olmayan, yüreğinde bir ülkünün mumu yanmayan, uğruna varlığını feda edebileceği bir değer bulamayan kuşaklardan iyiliği ve güzelliği yüceltmelerini beklemek gerçekleşmesi pek mümkün olmayan bir hayaldir ancak…