Belki birçoğumuz için sadece çam ağaçlarının hoş şifalı bir meyvesi kozalak. Hatta evimizin en güzel köşelerinde bazen doğal haliyle bazen de yaldızlarla süslenmiş durur. Anadolu’da ısınma aracı olarak da evlere konuk olur ve hatta o kadar çok yönlü ki kendisinin reçeli, şurubu bile yapılır. Tam bir şifa kaynağı aslında.
Tüm bunların yanında kozalağın evrensel bir enerjisi, ruhsal bir yönü de var. Eski çağ uygarlıklarında ve mitolojide bol bol kozalak figürlü eserlere, tasvirlere rastlanır. Zira kozalak aslında insanın çok önemli bir organını temsil eder. Epifiz bezi! İki kaşımızın ortasında yer alan bezelye tanesi kadar ve şekli kozalağa benzeyen epifiz bezi, insanın üçüncü göz dediğimiz noktasıdır. Bu noktanın önemi ruhsal bağlantıları sağlıyor olmasıdır. O yüzdendir ki eski çağlarda epifiz bezine çok önem verilmiş ve kozalak ile sembolize edilmiştir.
Mısır, Roma, Yunan, Türk mitolojilerinde ve eserlerinde görülen kozalak sembolü bilgeliği, ruhsal gücü, şifayı temsil etmiştir. Eski uygarlıklar aslında o kadar gelişmişti ki epifiz bezinin ne kadar önemli olduğunu, birçok önemli hormonun oradan sağlandığını biliyorlardı. Örneğin, melatonin hormonu epifiz bezinin salgıladığı en önemli hormonlardan zira salgılanması için karanlık gerekiyor. Melatonin hormonu karanlık ortamda en iyi seviyede salgılanıyor ve ruhsal bağlantının ve birçok sağlık sorunun da faydasını sağlıyor. Bunun içindir ki gece ibadetleri, dualar, meditasyonlar için en verimli saatler gece 23.00 ve sabah 04.00 arasıdır.
Alnımızda bulunan bu minik çam kozalağı o kadar mucizevi ki deniz seviyesine inildikçe daha az hormon salgılarken yükseklere çıkıldıkça çok fazla hormon salgılıyor. Eee tabi bunun da sırrını çözen eski uygarlıklar ne yapıyor; dağların en yükseklerine tapınaklarını inşa ediyorlar. Dua, meditasyon için her zaman çıkabilecekleri en yüksek seviyeye çıkıyorlar ve karanlık olmasını tercih ediyorlar.
Ruhsal bilinç sembolünün yanında çam kozalağı; sonsuzluk, ölümsüzlüğü de temsil etmiştir. Birçok saray oymasında elinde çam kozalağı figürleri tutan insanlar görmek mümkün. Ayrıca kozalak şifayı da temsil ettiği için yılan sembolü ile sık sık bir araya gelmiştir. Böylelikle hem ruhsal hem fiziksel gücü bir arada tasvir eden semboller oluşmuştur. Kralların asalarında da sıklıkla kozalak sembolünü görürüz. Gücün ve ruhaniyeti, yüksek benliği bünyelerinde bulundurmak için tercih edilmiştir.
Daha birçok çözümlenemeyen sırlarının olduğu aşikâr. Antik uygarlıkların hem teknolojik hem ruhsal yönden bizden çok ileri seviyede olduklarını ve birçok şeyi aşmış ve çözmüş olduklarını düşünürsek, her çizimde her eserde sıklıkla kozalağı görüyorsak vardır bir bildikleri. Şimdiki yüzyılda bizler o sırlara vakıf olamadığımız için şimdilik sadece bir öksürük kurtarıcı, bağışıklık güçlendirici ve süs eşyası kısmındayız. Belki biz de bir gün o ruhani boyuta vakıf oluruz. Kim bilir?