Evet, kraldan çok kralcı olmak. Nedir bu deyim? Düz mantıkla bakarsak ortada bir kral var ve etrafındakiler ondan daha çok onun gibi olmaya çalışıyorlar, ondan daha aşırı o oluyorlar. Peki bu mümkün mü? Bir insan karşısındakinden daha çok o kişi olabilir mi? Günümüzde ne yazık ki mümkün, her şey gibi…
Zamanımızda insanlar özlerini kaybettikleri için o kadar kaybolmuşlar, o kadar kaybetmişler ki kendilerini, ruhlarını, özlerini bulamıyorlar hatta aramıyorlar. Kolay olan yolu seçiyorlar. Yani başka birine benzemek. Onun kopyası olmak. Kendi benliğinden kopmuş insanlar bir kaçış yolu olarak başka birini buluyorlar ve ona benzemeye çalışıyorlar, hatta bazen ondan daha çok o oluyorlar.
Bir insan kendi özünü kaybederse tabii ki kaybolur karanlıklar arasında. Ruhunu, özünü yitirmiş bir insan neyi bulsa ona yapışacaktır. O, kendine rol model aldığı kişi iyi veya kötü olsa da ona benzemeye çalışacaktır.
Şu yaşadığımız dünyada ve zamanımızda ne yazık ki kraldan çok kralcı olanların zamanı. Buna üzülüyorum. Çünkü bu modern dünyada insanlar benliklerini kaybetmişler. Teknoloji hızla ilerlerken, hatta hızına bile erişilmezken insanlar ne yazık ki özlerini kaybedip başkası olma yolunda “geriliyorlar”. Biz millet olarak bu kadar kültür tarihimiz varken, uzun asırlar boyu binlerce yıldır genlerimiz, köklerimiz varken son yüz yıldır maalesef kendi bünyemizden sıyrılıp köklerimizden soyutlanıp Batı’dan çok Batıcı olmuşuz. Yani kraldan çok kralcı.
Türk milleti olarak azıcık tarihimize baktığımızda görürüz ki bizim çok eski ve çok köklü bir kültür hayatımız, geleneklerimiz, adetlerimiz; sosyal, siyasal, ekonomik ve eğitim yani her alanda kökleşmiş bir kültürümüz var. Teknoloji alanında keza aynı şekilde Müslüman Türklerin devasa bir kültürü vardır. Hatta şu an Batı’ya teknolojiyi, fenni, matematiği Müslüman Türk bilim adamları öğretti desek yalan olmaz. Bunun için rahmetli Fuat Sezgin Hoca’nın bir kitabını okusak yeter bile. Bu uğurda ömrünü adamış bir bilim adamıdır. İstanbul Gülhane Parkı’ndaki, kurmak için kendini ömrünü yorduğu İslam Bilim ve Teknoloji Müzesi’ni de bu vesileyle gezmenizi öneririm. Kendisi de yaptığı esere imza atar gibi bahçesine gömülmüştür. Bir Fatiha okursanız çok sevinirim.
İşte biz kendimizi kaybedip, iç özümüzü yitirdiğimiz zaman ne yazık ki başkalarından medet umar hale geldik. Hatta onlardan daha çok onlarcı olduk. Bazen diyorum, keşke bütün Avrupa Müslüman olsa acaba bizimkiler ne yapacak? Herhalde derviş Yunus gibi sokaklarda gezeriz, camilerden çıkmaz, her daim zikrederiz. Malum kraldan çok kralcı oluruz 🙂
Şaka bir yana, ne zaman bulacağız kendi benliğimizi? Kendimiz olduğumuz her zaman Allah bizi hep yükseltti. Her alanda dünyaya biz hükmettik. Fakat ne zaman başkalarına benzemek için birbirimizle yarışır olduk, o zaman hep bizi ezdiler, kullandılar, eziklik psikolojisine büründük. Kendimizi unuttuk. Binlerce yıllık an’anemizi unuttuk. Tarihimizi unuttuk. Bizi unuttuk. Avrupa’dan asırlar evvel bütün bu bilimlerin kurucularını, logaritmanın kurucusu Harezmi’yi, tıbbın babası İbn-i Sina’yı, mikrobu bulan Akşemseddin’i, kimya ilminin ilk hocası İmam Gazali’yi, optik biliminin kurucusu İbn-i Heysem’i, sibernetiğin kurucusu Cezeri’yi, astroloji alanından Uluğ Bey’i, usturlabı icat eden Fezari’yi, hayvan ve insan biliminin öncüsü Cahiz’i, Müslüman Türk filozoflarının başı, felsefeyi temellendiren Farabi’yi, trigonometriyi bulan Bettani’yi ve Buzcani’yi, coğrafyacı İbn-i Havkal’ı, dil bilimci Kaşgarlı Mahmud’u, botanik bilimci İbn Baytar’ı, en büyük gezginlerimizden İbn Battuta ve Evliya Çelebi’yi, tarihçi ve filozof İbn Haldun’u, Türk bilim adamlarından Ali Kuşçu’yu, daha çok uzatabilirim, mimarların başı Mimar Sinan’ı, yani kısacası biz kendi kendimizi unutuyoruz. Kendi dünyamıza yabancılaşıyoruz. En kötüsü de bunları unutup bu modern çağın bize dayatması olan yalan yanlış bilgileri beynimize dolduruyoruz. Bu sayede karşımızdaki düşman bize top, bomba, silah, füze atmadan bizi işgal etmiş oluyor. Maddiyatı sıfıra indirerek bir taşla iki kuş vuruyor. Hatta iki kuş değil, bir milleti daha ileri gidersek dünyayı vuruyor, uyutuyor.
İşimiz çok zor değil, imkânsız değil lakin ölü toprağını üzerimizden atmaya bir nefes gerek, kuvvetli bir nefes. O nefes ki bizde her daim var. İnanıyorum. Tek bir nefes. Huuuu diye bir nefes, bir dem, sonra bir nefes daha. Huuuu… Vesselam…