Kuantum, Bioenerji, Çakralar, Sürüngenler, Tasavvuf, Esmaların Kullanımının İnsan Üzerindeki Etkisi Nedir, Ne Değildir?
“Bir toplum gerçeklerden ne kadar uzaklaşırsa gerçeği söyleyenlerden o kadar nefret eder.” (George Orwell)
“İnsanı bu kadar insanlık dışı yapan insanlığıdır.” (Erich Fromm)
Ledün ilmi sahibi olduğu düşünülen Hz. Hızırla yolculuğa çıkan Hz. Musa (a.s.), Hızır’ı anlayamamıştı ve yaptıklarına itiraz etmişti.
Görünenin arkasında görünmeyen hayırlar (giz) saklıydı. İnsanın bilinmeyene karşı doğuştan bir korkusu vardı. Bilinmeyene karşı, korkusunu düşüncelerini kışkırtmak suretiyle normalleştirmeye mi çalıştı? Bilinmez.
Yaratıcıya inanmasına rağmen (yaratıcı imgeleme) istediği şeyleri meydana getirebilmek için hayal gücünü, düş gücüne bağlı yeteneğini bazen amacı dışına çıkarabildi.
Hz. Süleyman (a.s.) kuşların dilini biliyor, devlet işlerinde, kuşları (istihbaratta) kullanıyordu. Cin ve şeytanlar da, Allah tarafından emrindeydi. Ledün ilmine sahip, Hz. Süleyman (a.s.), o zamanın en büyük devletinin başındaydı.
İbadet aşkıyla yanan, Allah’ın sırlarına vakıf kişiye, basireti kadar ledün ilmi verileceği söylenir. Kişi ben ledün ilmini istedim sahip oldum diyemez, bir meczup sıradan birine dokunur ve tüm bilgileri teslim edebilir.
Gaybın ilmini, işlerin iç yüzünü, Allah bilgisi, gözle görülmeyenin bilgisini, Hz. Musa’nın (a.s.) da, ilk etapta zor anladığı anlaşılıyor.
Ocaklıktan el alarak kanal olma görevi kişilerin tüm nesillerini ipotek altına alacak bir durumdur. Bu gelenekten nesillere aktarılan genetik kodlar yüzünden görev devam edecektir. Etmez ise o genetik sahiplerine bedeller ödetilir (örnek dedemden babamdan el aldım). Eğer mirasçı yoksa mutlaka dışarıdan bir mirasçı görevli seçilir…
Sır Katibi Alina Azim
Tarikat veya Ocaklık veya acces bars theta telling (tarikat ve şeyhlere karşı kişilerin farklı yöntemlerle aynı düzeni devam ettirdiği söylenebilir). Kuantum enerji vb. kanal olma misyonunun amacı görevli vasıtasıyla bir nevi <rabıta> ile insanları bağlamak ve çok sayıda insanın enerjisini toplayıp kanala yollamak…
Güç Birliği.
Toplum içinde saygı duyulan şifacı genel adıyla büyücü hekim şaman gibi sınıflar ortaya çıkmış, bu seçkinler biraz büyü, sihir karışımı, kendilerine göre gözlemlerle insanları tedavi etmeye çalışmışlardır.
Tanrı ve cinler ile bağlantı kurularak hastalıkların ortaya çıkması yorumlanmış sihir, din, doğal unsurlar cinler gibi görünmez varlıklarla açıklanmaya çalışılmıştır.
Tanrıların öfkesinin yatıştırılması antik çağda çok önemliydi. Şifacılar o dönemde bitki, yıldızlar, hayvansal kökenli ilaçlar, cinler, çeşitli madenleri (günümüz de olduğu gibi) hastalıkları önlemek, tehlikelere karşı korunmak için, muska gibi şeylerin üzerine temellendirmişlerdir..
Dünyanın her yerinde (giz, büyü, sağlık, astroloji) malzeme ve yöntemler benzerlik gösterse de, uygulamada kullanılan sözler sayılar astrolojik fallar, aracı olduğu düşünülen yardım istenen melekler, cinler, ruhlar, tanrı isimleri, gelenek ve inançlara göre farklılıklar göstermektedir.
Dini öğretilerin kadim bilgilerin hem dünyasal hem de kozmik bağlantısı olduğu bilinmekte.
Tufan öncesi uygarlıklardan olan Mu ve Atlantis kültürü dünyasal kökenlidir. Lemurya’nın çocukları şeytanla olan insanın savaşını kazanacaktır. Şeytanın çocukları her türlü kötülüğü tetiklemekte, sel, deprem felaketleri dinamitlemektedir. Kozmik kültür ise yeterince açık bilinmemektedir.
Bilimin inanca inancın bilime ihtiyacı olduğu gibi, bilim ve inanç şüpheci bir bakış açısına da ihtiyaç duyar… Bilim, inanç, şüphe üç ayaklı saç gibidir… Şüphe olmazsa bilim düşünce, düşünce olmazsa duygu inanç eksik kalır.
İnsanın en büyük ihtiyacı kendinden daha büyük, görünmeyen, aşkın olana ihtiyaç duyması, dua isteme psikolojisidir.
İnsanın insan fıtratında bulunan tam olarak bilinemeyen, izah edilmesi bazen mümkün olamayan gizlere, sırlara yönelik tutkusu (Tanrı, kayıp kıta, sürüngenler, satürne gidip gelen ruhlar, astroloji, kuantum vb) asırlardır devam ediyor.
Mitolojik sürüngen uzaylı perdenin ardında insanları yöneten gizli gizemli güçleri bulunan yarı tanrı, yarı insanların dünyadaki önemli ailelere sızdıkları yazılıp çizilmekte.
…
Dünyada, yarı insan, mavi kan vb. spritüel konularda kitaplar yazan, konferanslar veren yazar ve konuşmacıların ciddi bir pazarları vardır.
Bir hayalden niş oluşturmak.. Bütün bunların karşılık bulması içsel olarak insanın tanrısal farkındalığın harekete geçmesi demektir.
Sürüngen (reptilian) uzaylı mitolojisi ve bunun getirdiği kazanç kapısı, bu görüşe sahip kitleler…
Sürüngen nüfuslu kontrollü manipüle edilmiş bir ırk olan Eski Ahit’in seçilmiş halkı insanlığın baş belası Yahudiler’i illimünatı ve sürüngen görüşlerle birleştirilmesini (insanlığın düşmanı Yahudiler’in gösterilmesini) hiç düşündünüz mü, neden?
İnsanın tabiatı düşman çıkararak kendi varlığını kuvvetlendirmek, kanıtlamak üzere de olabilir. Hep o düşmanlar suçludur.
İnsan tabiatı daha fazlasını arar, yeniden icat etmek ister, mevcut dinler yeterli gelmez, insan her şeyden sıkılır. İHTİYAÇ duyduğu olmak istediğini kendi kendine üretir.
Dünyanın geçmişi insanları gizlice perdenin arkasından yönettiği düşünülen varlıkların (yeryüzüne inen tanrılar, ufolar, yılanlar vb.) hikayeleriyle dolu, vitrini süslü ticaret araçları gibidir.
İnsan, din ve mitolojik görünmez varlıklara yönelik merakını, kendine sorduğu soruları, bilimin cevapsız kaldığı alanlarda, mistik cevaplarla açıklama yoluna gidebilir.
Sahte Mesih, gerçek olmayan tanrılar, canavarlar, şeytanlar, cinler dünya dışı varlıklar…
İnsan ırkının tohumlanması yani Havva’yı ilk hamile bırakanın sürüngen bir yılan olduğu, Havva’nın Kabil’i doğurması ve Kabil’in kötülükleri temsil etmesi üzerine temellendirilen bir dünya görüşü.
Habil Hz. Adem’i (a.s.), Kabil (sürüngen kanı) dolayısıyla şeytanı temsil etmektedir.
Ezoterik değerlerin simgesinin yılan olması.
Hinduizm’de kundalini omurganın dibinde mecazi oturan kıvrımlı bir yılan saf arzu ve cinsel tutkunun, gücün sembolü olarak görülür, kimse neden diye sormaz. (Tevhid inancına sahip kişiler birçok sembolü sorgulamadan kullanmakta kadim bilgilerin tek bir kaynağa dayandığı fikrine sarılarak.) Çünkü giz insanı cezbeder.
İbrani inanışta Hz. Havva’yı baştan çıkaran yılanın kötülüğü temsil etmesi.
Musa’nın yılana dönüşen sihirli değneği.
Çinliler’in yılanı ejderhayı mutluluk, ölümsüzlük, cinsel ilişki, doğurganlık sembolü, kötü ruhları kovma yeteneğine sahip görmeleri ile birlikte, Çin’deki anıt ve yüksek hükumet yetkililerin kıyafetlerinin süsü olması diğer bir detaydır.
Ejderhanın oğulları tabiri Çinliler için geçerlidir.
Havva’ya cinselliği öğreten kutsal olduğuna inanılan sürüngen yılan…
Bu kadim bilgiler bilim çevreleri tarafından görmezden gelinirken diğer taraftan varlığını güçlenerek devam ettirmektedir.
Dünya kurulduğundan beri küçük bir grubun inisiye olduğunu… Zihinlerde korunan gizli bilgiler olduğunu varsayalım ve bu yüce sırlar, bilgiler o kadar fazla sembollere, mecazlara, taşlara yüklenmiş olsun ki, o bilgileri hak etmeyen insanların eline geçmesi durumunda ne gibi sonuçlara sebep olabilir. Düşünmesi bile insana korkunç gelebiliyor.
İnsanın fıtraten içinde ilahi bir derinlik vardır. İlahi derinlik uyuyan bir görselle, bir olayla uyanmalı. Uyanma bazen çok şiddetli, bazen de hafif olabilir.
İnsanın her türlü sıkıntı, acı, hastalık, korku vadisini tekamülü için aşması gerekebilir. Bu duruma, dini anlamda imtihan, kişisel anlamda tecrübe denilebilinir.
İnsanın içinde bir Musa, bir Firavun mevcuttur, ne zaman ki içinde ki, “ben oldum” kibrini yıkarsa Musa olur yada aynanın karşısına geçip alnındaki nur (dindarım) ile övünen bir firavun olur.
Ebced hesabını kadim bilgilerden derleyip geliştiren Muhyiddin Arabi, müritlerinin doğum haritalarını bularak, ESMALARINI tespit etmiş kaderlerine, fıtratlarına uygun, kişiye özel nefsini terbiye eden zikirler (Esma) vermiştir.
Tasavvuf, ehli beden ve tanrı arasında nefsin perde olduğunu, nefsini tanıyan ve bilen insanın bütün yaratılanlara hoşgörü ile bakabileceğini dile getirirler.
Kalp öz, nefs bir gaye, bir hedef konusunda birleşirse İslam’a göre Allah’la bir, diğer inanışlara göre ilahi ışıkla, ilahi özle, doğayla, kuantum, “bedenin tanrısı sensin” ve kişisel gelişimcilere göre ise, “beden kuklasının ipleri senin elinde olmalı ki bu beden de ki birliğe ulaşabilesin” derler.
Ne kadar benzer şeyler söylüyorlar hepsinin çıkış noktası aynı fakat, tamamen ayrı bir şeymiş gibi duruyor, insan eskiyi dönüştürerek yeni bir icat buluyor.
Kendisi dışında hiçbir olayı, kişiyi, davranışı değiştiremeyeceğini anladığında insan, zihnine değersizlik, öfke, kin, nefreti asmıyor sade bir insan oluveriyor.
Kalpte, türlü türlü ilahlar (her türlü duygu düşünce) barındıran insan kendini bloke ediyor, çakralarını tıkıyor ve kutsal enerjiyi nefesi hücrelerine taşıyamadığı söyleniyor.
Neye inanıp güveniyorsan o senin ilahın oluveriyor.
Allah tan başka güvendiği putları yok etmek için, Kelim -i Tevhid ‘i dilinden düşürmese de bir Müslüman vesveseden kurtulamıyor.
İslam!a göre davranışlar, yapılan işler ihlastan yoksun olduğu zaman özü olmayan kuru bir kabuk gibi insanı sarıyor. Allah’tan başka her şeyi kalbinden yok etmedikçe insan huzur bulamıyor.
Nefse hak verme, onu dinleme, isteklerine uyma, ona sabretmeyi ve şükretmeyi, onu terbiye etmeyi sükunet buluncaya kadar dene… Belli bir zaman sonra durulursun. Duyguların en yoğun döneminde fazla hata yapmazsan geleceğin cennettir. Nefse mahrumiyet göster. Ruh bedenden çıkmadan nefsini öldür. Ancak o zaman ölmeden önce ölürsün, dünya da huzurlu olursun.
Allah’tan gayrı şeyleri istemekten kurtul. O zaman dirilir, hakiki yaşama kavuşursun. Yaşarken ölü gibi olursun, fakat kalbindeki şirklerden, putlardan kurtulduğun için kaderin sana yardımcı olur İslam tasavvufcularına göre.
Nötr olan insan kaderini istediği yöne, gayretsiz akışa teslim eder. İnsan tüm kötü duygu ve düşünceden arındığında yok olur, küllerinden yeniden doğar. Nefsi yılanın kılıflarından sıyrılmasına benzetir Bâyezid-i Bistâmî… Yılan benzetmesi de ilginçtir.
Ruhun sekiz kısımdan oluştuğunu söyleyenler beş duyu organı, üreme organı, ses gücü ve bütün bunları yöneten doğa olduğunu, çünkü tanrı onunla karışmış görünüyor, olmuştur derler.
Britanya kayıp Atlantis’e yakın olduğu için inanılmaz derecede gizemli bilgilere sahip olduğu düşünülen bir yerdir… İnisiyeler dini ve siyasi yaşamın en aranılan isimleri oradadır.
Sanıldığı gibi sadece Türkiye’de değil, tüm dünya ülkelerinde Britanya’dan tutun da Hindistan vb. gizli tarikatler, simyacılar, kabalistler, hermetekçiler, masonlar gizli geleneklerle canlıdır, reenkarnasyonu da içlerinde çokça barındırırlar.
.
Günümüzde reenkarnasyona inananların oranı, dünyada yeterli kanıt olmamasına rağmen hızla yükselmektedir.
Tüm inançlar incelendiğinde Tanrının doğum kanalına giren bebek ile kendi arasına gölge indirdiğine inanıldığı görülür. (İslam inancı kalü bela vb.) Ve bu unutulan gölgenin insan için rahmet olduğu dile getirilir.
Birinin ölüm haberini duyunca şaşıran insan sanki ölümden habersizmiş gibi tepki verir. Ölümü de unutarak yaşar insan. Bedene gelmeden önce “Tanrı’ya söz verdi” insan. Ve unuttu.
Başkaları için fedakarlık yapmaktan korkmayın, diğerlerine hizmet edin, bunları bilinçli isteyerek yapın. İşte o zaman göreceksiniz ki size ilahi düzen tarafından hediyeler verilir. Bütün dinler ve öğretilerin temeli budur, doğadan aldığın her şeye şükredeceksin ilk önce yaratıcıya.
Doğmadan önce unutkanlık meyvesinin insana yedirildiğini iddia eden Tayland’da inanışlar var. Ayrıca eski Yunan mitolojisinde de reenka olan ruhların önceki yaşamını unutturan Lethe nehrinden içmesi gerekiyordu.
Unutkanlık perdesi insanlar için bir merhamettir. Unutma olmasa sevgiyi tazelemek mümkün olamazdı.
Yüksek benliğine ulaşabilmesi için insanın, bu dünyada ona yapılan her şeyi affetmesi gerekmektedir. Affetmek ise zordur. Bütün dinler ve kadim bilgiler öğretilerde affetmek esastır. Allah hiçbir şeyi derin bir amaç olmadan yapmaz, ölçü ve dengeye ulaşmamız için yapar.
Karma ve reenkarnasyon der ki, Tanrı’nın planına teslim ol, her şeyi bırakmayı dene. Tanrı nasıl gökteyse, Tanrı yeryüzünde benim içimde yerdedir. Gökte ne varsa yerde de o vardır. Suçluluk büyümenin düşmanıdır. Şimdiye kadar büyük başarısızlıklar yaşamış olabilirsin, fakat büyük başarısızlıklarda her zaman büyük bir başarıya giden yol vardır.
Hindular yüksek benliğe (Tanrı) atman derler. Hristiyan mistikler iç ışık kalbin iç adamı derler. İnsanın karma (çamur) gibi karmaşık bileşenlere sahip olduğunu, Tanrı’nın insanı bu karmaşıklıktan arındırmak için imtihanlar, dertler, acılar, sıkıntılarla tecrübe sahibi olmasını, birliğe hizmet etmesini amaçladığını belirtirler.
Hipnoz, en iyi niyetle bile yapılsa insanı ruhsal olarak savunmasız hale getirebilir. O nedenle bilinçaltının istenmeyen, hazır olunmayan bilgilerini açabilir insana. İyi olayım derken büyük zararı dokunabilir. Hipnoz yapan kişinin bilgi, görgü, anlayış, kültür, eğitim, her yönden kaliteye ulaşmış olması gerekmektedir.
Japon çocuklara nereden düşünüyorsun diye sorduğunuzda göbeğini gösterir, Batılılar başını gösterir. Japonların kafaları daha sakin, sessiz ve bir bütün olarak çalışır, fakat Batılı eğitim modeli sinema vb. medya yoluyla Japon kültürünü de dejenerasyona uğratmıştır.
Başsız olmak doğru ve iyi olana boyun eğmektir. Yaşama sevgi dolu bakmak bir karıncayı bile ezmemeye çalışmaktır. Zihin analitik çalışır, zihin böler, parçalara ayırır, kalp sentez yapar, birleştirir. Kalp ile bütün dünya birleşir ve Tanrı’ya dönülür. O nedenle zihin, ruh ve bedenin orkestra şefi insandır.
Kalbin içtima yeri olduğundan bahseder Abdülkadir Geylani Hz. O zaman bu kalp insanların, cinlerin, meleklerin, ruhların toplanma yeri, içtima yeri olur, der. Allah’a yönelen insanın kafa gözü ve kalp gözünün önünden gökler arasındaki perdelerin kalktığından bahseder, özler ve gayretler geceleyin yolculuk eder, ilahi sırları seyreder, fakat bunu kimse bilmez. Kalp aynası saflaşmış kişi temizlenmiş kişidir.
Nefret, kin, ızdırap, adaletsizlik, kardeşlik ile uyuşmayan davranışlar, sözler olduğu sürece insan bedeninin iyileşmesi, saflaşması mümkün olamıyor.
Rehberim yüksek benliğim (laflarını çok duyar olduk) uzay aracı içinde astral yolculuk yapan insan kardeşlerimiz Mars’a gittiğini söyleyenler, bilim ise hala Mars’a inmenin yollarını arıyor. Nordik bedenlerden bahsediliyor.
Sirius kapısı gökyüzünde çıplak gözle görülebilen, başarının, liderliğin göstergesi kabul edilir.
Kuran’da Şira Yıldızı olarak geçen bu yıldız, bazı spritüel kişilerin Kur’an ve Hz. Muhammed’in (s.a.v.) vatanı nitelemesine işaret etmeleri, bazı Hint mitolojisinde cennetin kapısı.
Günümüzde çok kullanılan nur içinde yatsın, ışıklar içinde yatsın deme alışkanlığı da ölünün aydınlık olan 7. kata yani Sirius’e varması fikrinden kalan bir alışkanlıktı. “Bedenlerini ölüm olayı ile terk eden ruhların gittikleri yer” diye, sirius işaret edilir…
Temelde bilinmeyenin korkusu insanları başka bir şeyle teselli bulmaya yöneltmiş ve ortaya birçok farklı yorumlar ve görüşler çıkmış.
Hiçbir bilgi boş değil her bilginin altı dolu değil.
Hayatın ayrıntılarında bilinemeyen yanlarında büyük bir merhamet gizli.
Biraz sabır, biraz şükür sonu seyretmesi güzel bir sonuca dayanır.