Küçük Bir Yolculuk Hayat

Konuk Yazar 518 Görüntüleme Yorum ekle
4 Dak. Okuma

Hikaye bu ya bir varmışken birden yokmuşlara karıştı adam, kendi geçmişinde kaybolmuştu. Uzun bir yürüyüşe çıktı, elinde ince bir hırka ile, aklında binbir soruyla yolunun sonunu görmeden, öylece kaptırmıştı kendini. Kime gidiyordu bu yol? İyi biliyordu aslında, yolun bir tarafı griye bulanmış, diğer tarafı yemyeşil çimenlerle ve ağaçlarla doluydu. En son sevdiği kadınla yürümüştü bu yolları, o zaman öğrenmişti yolun sonunun nereye çıkacağını. Bir an için durdu, derin bir nefes aldı, yol bitiyordu ama ayakları bir türlü gitmiyordu. Acaba hala orada mıydı sevdiği kadın? Gülümsedi, kim bilir şimdi kimin elini tutuyordu? Kimin gözlerinde kayboluyordu bakışları? Sevdiği kadına gel dese gelir miydi? Bunu soracak cesareti yoktu ki, kendi istemişti ayrılmayı, kadına söylediği onca sevgi sözlerini iki kelimeyle yalana çevirmişti “Seni Sevmiyorum”. Kadın, adamın doğum gününde vermek için sakladığı mektubu çıkardı çantasından. “Bana yaşattığın her şey için teşekkür ederim, özellikle bu gün için…” Ve yolun sonuna doğru geldiklerinde, yaptıkları bu konuşmadan hemen sonra elini çekti adamın elinden, bir damla gözyaşı dökmeden arkasını dönüp gitti. Kadın gözden uzaklaşınca anladı adam deliler gibi sevdiğini ama artık çok geçti. Yıllar sonra yeniden bu yolda geldi aklına anıları, ikiye katlayıp cebine koyduğu mektubu çıkardı, hala okumamıştı, kim bilir ne yazmıştı sevdiği kadın ona. Uzunca bir süre baktı, okumak istedi, yine okuyamadı. “Bir sonraki doğum günümde” diye geçirdi içinden. Belki de hiç okuyamayacaktı…

“İnsan insana iyi gelmeli” klasiği hiç bitmez, ben de çok kullanırım bu sözü, ama bir şeyi de iyi bilirim ki! İnsan, kendine iyi gelmeden kimseye iyi gelemez. Sevgi dediğimiz duygu da böyle değil mi? Yürek yüreğe dokunmaya başladığında iyileşir insan, sevgiden aldığı güçle tamamlamaya başlar kendisindeki tüm eksikliği. O muhteşem duygu yavaş yavaş toparlamaya başlar insanı, kusursuz değildir insan ama, sevgideki uyumu yakaladığınızda, kendinizdeki değişimi de görmeye başlarsınız. Eğer hissettiğiniz sevgiden gerçekten eminseniz, ne mesafeler kalır, ne de gitmelere gerek vardır. Sevgi, sen-ben meselesi değildir, biz olabilmeyi başarabilmektir ve bunu başarabildiğinde, işte o zaman dibine kadar yaşarsın o duyguyu. Gün, güzel ve içten bir günaydınla başlar mesela, arada bir, “Nasılsın?” diye sormak, “Yemeğini yedin mi?” , “Günün nasıl geçiyor?” konuşulan konu ne olursa olsun “biz” vardır içinde mutlaka. Gün geceye döndüğünde, birlikte yapılan egosuz ve bencillikten uzak sohbetlerin keyfi başlar. Yan yana olmak bile çok da önemli olmaz o zaman. Beraber de olsan, uzak da olsan biz olabilmeyi başarmak tamamlar sevgiyi…

Küçük bir hikaye ile başlıyor her şey, bütün duyguların yoğunluğu yazarken küçük, yaşanırken belki de hayatımızı bazen mutluluğa ve huzura, bazen de çöküş ve kaosa sürüklüyor. Hepimizin hayatı ayrı bir hikaye, şu cümleyi bana kuran çok olmuştur; “Benim hikayemi yazsan roman olur”. Evet, her hayat bir hikaye ve hep söylerim yaşanmış ve anlatılan her hikaye ödülü hak eder. Biz yaşanmışlıklarımızla yoğruluyor, büyüyor, öğreniyor ve olgunlaşıyoruz. Hamurumuz sağlam mayalanıyor aslında. Önemli olan bunu farkedip kendimizi tanımak, bilmek ve geliştirmekten geçiyor. Bir gerçek var ki, yaşamımız boyunca hayatımıza giren hiç kimse ile tesadüfen bir araya gelmiyoruz. Ben tesadüflere inanmayanlardanım. Hz. Allah bizleri sebepsiz yere bir araya getirmiyor ve onlarla yaşadıklarımız da karşılaşmalarımız gibi tesadüf değil, bu gerçeği de asla atlamamak gerekiyor. Bize çizilen yol da hepimiz birer yolcuyuz ve yolun sonuna sadece bizim her durumda ve koşulda yanımızda olanlarla varacağız. Sanırım yol boyunca aradığımız tek şey bu…

Konuk Yazar: Oya ERZURUMLU

Bu İçeriği Paylaş
Yazan Konuk Yazar
Bağlantılar:
Misafir Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version