Kültürümüz ve Yalnızlık

Gülcan Pınarbaşı 2.5b Görüntüleme Yorum ekle
4 Dak. Okuma

İnsan doğası gereği sosyal bir varlıktır. Bilhassa Türk toplumu özelinde buna sıkça şahit oluruz. Batı ülkelerinin bireyci bakış açısının aksine, Türk geleneğinde daha kalabalık aileler, daha içli dışlı toplumsal etkileşimlere rastlamak olasıdır. Yüzyılların oluşturduğu kültürümüz gereği; hem günlük hayatta her türlü etkinlikte, hem de düğünler, bayramlar, cenazeler gibi özel günlerde hep beraber olmak isteriz. Böylesi günlerde yalnız olmak çok üzer bizim insanımızı. Bayramlarda ziyaret edenlerin; düğününe, cenazeye katılanların çokluğuyla mutlu olunur, bununla gururlanılır pek çok zaman. Yeri gelir kalabalık sofralar kurulur. Yeri gelir hep birlikte ağıtlar yakılır. Her daim birileri vardır yanımızda zira sevincimizi de acımızı da paylaşmak mutlu eder bizi.

Elbette “Türk kültürü” çok geniş bir kavram ve bunu tek bir döneme ya da konuya indirgemek bir hayli zor. Zaten kültür, sürekli olarak değişmeye ve gelişmeye müsait bir kavram olduğundan günümüzdeki Türk kültürü anlayışı ile geçmiştekinin birebir uymasını beklemek de akılcı bir yaklaşım olmayacaktır.

Geçmişte, bu kültürün temel ögelerinden biri olan geniş ailelere sıklıkla rastlamak mümkündü. Bu ailelerde, nesillerce devam eden bir düzen söz konusuydu. Evin kız çocukları büyüyünce evlenip başka ailelere dahil olur, erkek çocukları ise vakti gelince evlendirilir ve gelin hanım damadın ailesi ile yaşamaya başlardı. Her evlenen erkek çocuk için eve bir oda eklenerek ev genişletilir, büyük bir aile olarak hep birlikte yaşanırdı. Ailenin çiftçilikle veya hayvancılıkla uğraşması sık rastlanan bir durumdu. Aile gün içinde ne ile meşgulse bu işler beraberce yapılır, ne kazanıldıysa herkes nasiplenirdi. Evin büyükleri yaşlanınca onlara evde özenle bakılır, her daim sevilir ve sayılırdı. Sözleri dinlenir kıymet verilirdi. Onlar hakkın rahmetine kavuşunca da evdeki torunlar büyür, evlenir, önceki gelinler kayınvalide olur ve bu döngü böyle devam ederdi. Nesiller boyu yaşlıların torunlarıyla birlikte olup onlara baktığı, ihtiyaç olduğunda da gençlerin yaşlılara baktığı bir gelenek sürüp giderdi.

Günümüzde ise bu minvalde bir geniş aile kavramı belki de yok denecek kadar azaldı. Kimi kırsal kesimlerde bu yaşam tarzı devam ediyor olsa da genel olarak evlenen gençlerin çekirdek ailesiyle ayrı olarak yaşamayı tercih ettiği bir gerçek. Elbette bu değişimin pek çok sebebi var. Modern dünyanın gerekleri, globalleşme, şehirleşme ve bunlara bağlı olarak gelişen teknoloji ve popüler kültür bunlardan yalnızca bazıları. Bu hızla gelişen yeni dünyada, insan artık daha yalnız. Birey olmak, yalnızlaşmak olarak görülüyor. Artık gençler, ekonomik bağımsızlığını elde edip kendi kendilerine yetmeyi, ailelerinden ayrılıp kendi evlerinde yaşamayı seçiyorlar. Kimisi iş gereği ya da eğitim amacıyla başka şehirlere gidip hayatlarını burada kuruyor, kimi ise ailesiyle aynı şehirde yaşayacak dahi olsa farklı bir evde yaşamayı seçiyor. Eskiden gençler kız olsun erkek olsun ancak evlenerek ayrılırdı aile evinden fakat her şey değişiyor. Özgürlük, bireysellik, yalnızlık gibi kavramlar artık birer ihtiyaç olarak görülüyor.

Bu yeni düzende, aile büyüklerini daha da yaşlandıklarında ve kendilerine bakamaz hale geldiklerinde yalnız kalma korkusu sarıyor. Ömürlerinin ahirinde perişan olma endişesi kaplıyor yüreklerini. Adına her ne kadar huzur evi dense de pek de huzurlu olduğu düşünülmeyen ortamlar yerine çoluk çocuğuyla ve torunlarıyla bir arada olmayı istiyor gönülleri. Kimilerine bu imkan evlatları tarafından sağlansa da herkes o kadar şanslı olamıyor. Evdeki herkesin dışarıda çalışmak zorunda ve eğiliminde olduğu günümüzde çoğu kendi evinden ayrılmayı da istemeyen yaşlılara ya kendi evinde ya da kimin yanında kalıyorsa orada bir bakıcı tutuluyor ona refakat etsin ve ilgilensin diye. Bazıları da huzur evinde geçiriyor hayatının kalan yıllarını maalesef.

Gelinen noktada bireysellik ne kadar ön planda olursa olsun kültürümüzün yansımalarının  bizim insanımızın kendilerini yetiştiren ailelerinden büsbütün uzaklaşmalarına izin vermeyeceğini, gönüllerinin de büyüklerini zor durumda bırakmaya asla elvermeyeceğini düşünüyorum. Unutulmamalıdır ki bugünün çocukları geleceğin yetişkinleri, bugünün yetişkinleri de geleceğin yaşlılarıdır.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version