Uzak bir ülkenin en güzel ormanında kurt, tilki, köpek ve fare arkadaş olmuşlar. Aralarında su sızmaz, nereye giderlerse gitsinler hep beraber gidiyorlardı. Yaşadıkları orman bir yangında yanınca uzun bir yolculuğa çıkmaları gerekti. Gerekli hazırlıklarını yaptılar, yeteri kadar yiyecek aldıktan sonra yola koyuldular. Az gittiler, uz gittiler, dere tepe düz gittiler. Günlerce yolda gittiler. Yiyecekleri artık tükenmek üzereydi. Tilki, varacakları yere daha çok olduğunu biliyor ve bunun için yapılması gerekenleri düşünüyordu. Nihayet bulmuştu. Akşam dinlenmek için durduklarında fikrini açıklayacaktı.
Akşam dinlenecekleri yer bir ağacın kenarıydı. Herkes çalı çırpı topladı ve ateşi yaktılar. Tilki:
– Fare kardeş, sen biraz daha toplar mısın? Ben de yemeği hazırlayayım.
Fare de “Olur” dedi ve çalı toplamaya gitti. Bunu fırsat bilen tilki hemen kurt ile köpeği yanına çağırdı ve onlara:
– Arkadaşlar, biliyorsunuz ki yiyeceğimiz azaldı. Buna bir çare bulmamız lazım. Yoksa yollarda açlıktan öleceğiz. Elimizdeki erzak bize yetmeyecek. Bir fikriniz var mı bu durumla ilgili?
Kimseden bir ses çıkmayınca tekrar söze girdi:
– Ben bir çaresini biliyorum. Eğer izniniz olursa açıklamak istiyorum.
Kurt ile köpek sevinçten deliye dönmüştü. İkisi de açıklaması için ricada bulundu. Tilki:
– Biz madem zor bir durumdayız, bunun için aramızdaki en zayıf kimse onu yemeliyiz. Hem böylece aç kalmayız, hem de arkadaşlığımız pekişir, daha çok dedi.
Diğer hayvanlar bu duruma üzülmüştü. Onlara göre arkadaşlık böyle olmamalıydı. Bu ihanetti. Yapamazlardı. Zayıfı ezmek büyük yanlıştı. Hem bu kişi arkadaşlarıydı. Tilkinin bu duruma canı fena sıkılmıştı. Öfkeyle:
– Madem öyle hepimiz açlıktan ölelim de aklınız başınıza gelsin. Mecburuz bunu yapmaya. Hem o küçücük fare ne yapabilir bize arkadaşlar. Bir olursak fareyi yeriz. Hiç olmazsa bir günlük doyarız. Bizden kaçamaz nasıl olsa. Bize karşı da koyamaz. Az sonra buraya gelecek ve ona bir oyun oynayıp onun ruhu duymadan onu yeriz. Her şey bir çırpıda olur.
Kurt ile köpek çaresizce tilkinin söylediğini onayladılar. Aslında isterlerse tilkiyi korkutup teklifini geri çevirebilirlerdi ama susup onaylamayı tercih ettiler. Ardından tilki, fare gelene kadar ona bir tuzak yapılması gerektiğini söyledi. Üçü de yapılması gereken en iyi tuzağın kapan olması gerektiğini söylediler. Tilki hemen çantasından bir kapan çıkardı. Ve fare gelmeden yere gömüp başını da dışarı çıkarttılar. Böylece planları olmuş olacaktı. Fareyi de kıskıvrak yakalamış olacaklardı.
Aradan on dakika geçmişti ki fare biraz çalıyla geldi. Yüzünde işini yapmanın verdiği mutluluk vardı. Birazdan başına gelecekleri bilseydi böyle olabilir miydi acaba? Ya da buradan kurtulma şansı olsa bir daha kendisinden güçlü biriyle arkadaşlık eder miydi? Çalıyı yere bıraktı. Ama yemek henüz hazır değildi. Yemeğin neden hazır olmadığını sordu. Tilki hemen atıldı:
– Fare kardeş, yemeğimizi bugün şurada yiyeceğiz. Bak orada dere var. Gördün mü? – deyip tuzağa giden yolu gösterdi.
Fare buna çok sevinmişti. Hemen oraya gitmek için koşmaya başladı. Daha beş metre gitmeden kapana yakalanmıştı. Acı bir çığlık attı. Arkadaşlarına kendisini kurtarması için yalvardı ama nafile. Zaten onu o hale arkadaşları getirmişti.
Farenin yakalanması tilkiyi çok sevindirmişti. Diğer iki arkadaşının içi hiç rahat değildi ama olan olmuştu artık. Fare can vermişti bile. Hemen fareyi çıkarttılar tuzaktan. Yemekleri hazırdı. Hemen yediler ve hazırlıklarını yapıp yollarına devam ettiler.
Yedikleri fare onları en fazla bir gün tok tutabilirdi. Yiyecek bulmaları gerekirdi. Ama etrafta yiyebilecekleri ne bir hayvan vardı ne de bir ev vardı. Bir günlük yol daha gittikten sonra karınları zil çalmıştı. Kurt tilkiye dönerek:
– Tilki, açlıktan öleceğiz. Bak köpek de yiyecek aramaya çıktı. Daha fazla dayanamam. Nasıl bir çare bulacağız?
Kurnaz tilki hemen atladı:
– Çare çok basit. Şu an üç kişiyiz değil mi? Neden benle sen bir olmayıp köpeği yemiyoruz? Hem böylece artık bulacağımız yiyecekleri paylaşmak zorunda kalmayacağız. Karnımız en az bir hafta doyar. Burada bir çadır kurarız. Köpeği yedikten sonra da gideriz. Bak görürsün, en az bir hafta keyfimize diyecek yok.
Kurt çok açtı. Tilkiye karşı çıkacak gibi oldu ama çaresizce kabul etti. Şimdi yapacak tek bir şey vardı. Plan yapıp köpeği yemekti. Daha köpeğin gelmesine vardı. Beraber bir plan yapmaya karar verdiler. Kurnaz tilki yine atıldı:
– Yapacak en iyi yol, o uyuduktan sonra ona saldırıp yemektir. En iyisi akşamı bekleyelim. Köpek uyuduktan sonra ikimiz kalkalım ve o uykusundayken biz de ziyafet yapalım.
Bu teklif kurdun hoşuna gitmişti. Karınları doyacaktı ama arkadaşlarının sonunu düşündükçe içine bir sıkıntı oturdu. Tilkilere güven olmazdı. Yapacak pek bir şeyin de olmadığını düşününce tilkiye güvenmekten başka çaresi olmadığını anladı.
Köpek bir saat sonra yanlarına gelmişti. Ne yazık ki yiyecek bulamamıştı. Bu da onun sonunu hazırlamıştı. Açlıktan kımıldayacak halleri kalmamıştı. Tilki bunu fırsat bilerek:
- Arkadaşlar, hemen yatalım. Belki az da olsa açlığımızı unuturuz. Biraz uyuduktan sonra tekrar kalkıp yiyecek ararız.
Bu teklife uymaktan başka çareleri yoktu. Hemen hazırlıklarını yapıp uyumaya çekildiler. Köpek hemen uyumuştu. Tilki ile kurt uyuyormuş gibi yaptılar. Biraz bekledikten sonra köpeğin uyuduğunu gördüler. Tilki, kurda dönerek öncelikle onun saldırmasını istedi. Sonra beraber onu parçalayacaklarını ve yiyeceklerini ekledi. Kurt hemen atıldı ve uyumakta olan köpeğin boğazına dişini geçirip hemen öldürdü. Tilki hiç yerinden kalkmamıştı. Yine dört ayağı üzerine düşmüştü. Başkasının sırtından bedava yiyecek bulmuştu.
Tam bir hafta boyunca karınlarını doyurmuşlardı. Tekrar yola koyulma zamanı gelmişti. Dört arkadaştan tilki ve kurt kalmıştı. Diğer ikisi tilkinin kurnazlığına kurban gitmişti. Kurt bu duruma çok üzülüyordu ama kendisini de suçluyordu. Uymaması gerekirdi. Hem arkadaşlarını kaybetmişti hem de iki kişi kalmışlardı.
Biraz yol aldıktan sonra tilki kurda dönerek:
- Bir oyun oynayalım mı? Hem yolculuğumuz da zevkli olur. Zaten arkadaşlar her gün oyun oynamalı. Biz arkadaş olduğumuzdan beri hiç oyun oynamadık. Ne dersin?
Kurt, tilkinin hilelerini unutmuştu, oyun lafını duyunca. Canına minnetti zaten. Oynamak istediğini söyledi.
Tilki hemen oyunun kurallarını anlattı. Bu oyun göz kapatma oyunuydu. Tilki, kurdun gözünü kapatacaktı ve ardından kurt da onu arayacak, eğer bulursa bu sefer de tilkinin gözü bağlanacaktı. Kurt çok sevinmişti bu oyuna. Tilki hemen kurdun gözünü bağladı. Gözleri bağlanan kurt hemen tilkiyi aramaya koyuldu. Tilki sürekli ileriye doğru gidiyordu. Kurdu da oraya gelmesi için çağırıyor ve yakalamasını istiyordu. Kurt biraz ilerledikten sonra durdu. Artık tilkinin sesi kesilmişti. Birden arkasında bir elin varlığını hissetti. Kendisini itmişti. Daha ne olduğunu anlamadan uçurumun dibine düşüp can vermişti. Meğer bu oyun da kurnaz tilkinin bir oyunuymuş. Artık çok geçti, çok. Ölmüştü.
Tilki hemen aşağıya indi. Keyfine diyecek yoktu. Yaklaşık on gündür karnını bedava doyuruyordu. Şimdi de en az on günlük yiyeceği vardı. Kurdun eti çok hoşuna gitmişti. Tam on gün boyunca kurdun etiyle karnını doyurdu. Eti bitirince tekrar yola çıkması gerekiyordu.
Üç gün boyunca yürüdü ama etrafta yiyeceği hiçbir şey yoktu. İyice halsiz düşmeye başladı. Bugüne kadar hep başkalarının sırtından geçinmişti ama şimdi hiçbir çaresi yoktu. Kendi sonunu kendi hazırlamıştı. Arkadaşlarına yapmış olduğu tuzaklar aklına geldi. “Keşke yapmasaydım” düşüncesi geçti aklından ama yine de pişman değildi. Aklı hâlâ kurnazlık peşindeydi.
Çok yorulmuştu. Bir ağacın altında dinlenmek için uzandı. Biraz dinlendikten sonra kalkıp yiyecek aramak istedi ama bir türlü kalkamıyordu. Korktuğu başına gelmişti. Sonu gelmişti. Kaplanların yapmış olduğu tuzağa ayağı takılmıştı. Ne yaptıysa da kurtulamadı. Çaresizce beklemek zorunda kaldı. Gelen giden olmayınca da uyudu. Rüyasında biri kendisini uçurumdan aşağı atıyordu. Sonra da kendisini yemek için aşağı iniyordu. Engel olmak istiyor ama kımıldayacak gücünün olmadığını anlayınca da boyun eğmekten başka bir şey yapamıyordu. Birden bir şeyin boğazına takıldığını hissetti ve uykudan uyandı. Uyandığında bir kaplanın dişini boğazına taktığını gördü. Karşılık veremiyordu. Zaten istese de veremezdi. Çünkü kendisi dememiş miydi, “Güçlü zayıfı ezer” diye? Şimdi zayıf olan oydu.
Tilkinin aklına yapmış olduğu tuzaklar ve hainlikler geldi. Neler yapmıştı öyle? Arkadaşlarını bir lokma ekmek için satmıştı. Hem de karın tokluğuna. Çok pişmandı, çok. Ama geriye dönmek mümkün değildi. Sonunu kendisi hazırlamıştı ve kendisi bunu çoktan hak etmişti.
Fareyi tuzakla yakalattırmıştı. Şu an kendisi yakalanmıştı. Köpeği uykusunda öldürtmüştü. Şu an kendisi ölüyordu uykudayken. Bir uçurumdan düşürmüştü arkadaşını. Hâlbuki şu an derin bir uçuruma doğru sürükleniyordu. “Ne yaptıysam kendim yaptım” deyip yavaş yavaş can verdi.