Dünyaya gözümüzü açtığımızda, annemizin tenine ufak dokunuşlarımızla öğreniriz sevmeyi, güveni, şefkati. Büyümeye başladıkça, ruhsal ve bedensel ihtiyaçlarımızın eksik kaldığı durumlarda öfke eklenir bildiklerimizin arasına. Ailede, arkadaş çevresinde sevginin yanında öfkeyi de sergileriz ara ara.
Ama bir duygu daha vardır ki, her ikisinin arasında sıkışıp kalırız. Bedenimiz zarar görmemiştir ama kalbimizin kırıklığını tüm ruhumuz hissetmiştir. Sessizce bir köşeye çekilip, iletişime ara veririz. Bunun adı, “Ben sana küstüm, gel gönlümü al lütfen.” demektir. Genellikle de, bir sıcak bakış, iki çift tatlı söz, o kırılgan çocuk gönlünü almaya yeter.
Bedenimiz yetişkin bir hal aldıkça, duygu ve düşüncelerimiz de bu değişime ayak uydurur. Karakterimiz de çocukluktan yavaş yavaş sıyrılmaya başlamıştır. Sevmelerimiz yerli yerinde, öfkemiz bir nebze kontrollü, küsmelerimiz sabun köpüğü gibi.
Hayatında ayaklarının üzerinde durup bir şeyleri başarmış, sorumluluk sahibi bir insan olarak, çocuk kimliğinden yetişkin kimliğine geçmişizdir. Kendimizi küsmeden de ifade edebilmeyi kavramış bireylerizdir artık. Ufak tefek nazlarımızı küsmekten saymazsak tabii.
Çevremize baktığımızda bu konuda çok da yol alamamış bireyler görebiliriz. İletişimde bulunduğu kişilerle olan sorunlarını çözmede hâlâ küsme yöntemini kullanan yetişkin bireyler. Anlaşılamadığını düşünüp, kendini korumaya alma yöntemi olarak kullanır. Karşısındakini kendinden mahrum etme, cezalandırma yöntemiyle, kendinin ne kadar önemli olduğunu kabullendirmeye çalışır. Karşısındakini yok sayar, önemsemez ve öteler. Acı çektiğini görmek, onu bu tavrından döndürmez, aksine bir şekilde etkilediğini, doğru yolda olduğunu düşünür. Karşısındakinin ilgisine, sevgisine ihtiyacı vardır oysa. Ama duyguları ağır basar ve küskünlük devam eder. Taa ki haklı olduğu onaylanana kadar. Anlaşıldığından emin olana kadar.
Bu kişilere yapılan empati yerinde değilse, onun yaptığını tolere ettirir ve bu kısır döngü devam eder.
Yapılan hata ve verilen tepkiyi karşılaştırdığınızda ortaya çıkan sonuç, olayın ne kadar düşündürücü olduğunu kanıtlar. Ne kadar etki, o kadar tepki…
Bir de şu yönden düşünmekte fayda var: Küsmenin sebebi çocuksuluk mu? Önemsememek mi? Bağları koparmanın başlangıç çalışmaları mı?
Sebep her ne olursa olsun, yol yanlış, yöntem yanlış. Büyüdükçe kazandığımız meziyetlerimizi bir kenara bırakıp çocukça küsmelerimizin ardına saklanıp anlaşılmayı beklememiz başlı başına yanlış…