Maddeye olan bağımlılık bildiğiniz üzere tüm dünyayı adeta bir virüs gibi ele geçirmiş durumda. Nereye kafanızı çevirseniz bir alışveriş merkezi. Toplum yozlaşmış bir şekilde, sırf egolarımızı ve içimizdeki boşluğu doldurmak için bir şeyleri yapmak veya almak istiyoruz.
Bu sadece ihtiyaç olduğu için değil, alışveriş bir bakıma bir hastalık olmuş toplum için. Alışveriş yapmadığımızda kendimizde bir eksiklik hissediyoruz. Kimisi bir an önce mesaisinin bitmesini beklemeden alışverişe çıkacağı kişiye hazır olmasını, mesaisi bitince alışverişe gideceğini söylerken, bir kısım insan sabahın bir an evvel olmasını ve kafasında olanı almak için uykusuz kalmayı göze alacak kadar fanatizm yapabiliyor ne yazık ki.
Hafta sonunu iple çekenler, inşallah satılmamıştır veya kimse almamıştır veya almasın diye dualar ederler. Halbuki o ve onun gibi olan eşyalar her zaman yerinde bizi bekler.
Mağazaların yöneticileri ekseriyetle çalışanlarından, gelen vatandaşları mağazadan bir şey almadan çıkmamaları için onları ikna etmelerini ve özellikle karakterleri üzerinden kişiyi etkileyerek bir mal almaları için onların hoşlanacağı sözlerle kendilerini ikna etmeleri istenir.
Kimi büyük mağazalar; daha farklı yol çizerek vatandaşı etkilemek isterler. Vatandaşın gerçekten amacı olanın haricinde acaba yanında başka bir şey verebilir miyim diyerek, (belki sizlerin dikkatini çekmiştir veya çekmediyse bu yazım vesilesiyle bir şekilde dikkatinizi çekmek isterim). Vatandaşın girdiği yerler tek taraflı, çıkışlar kasa önleridir genelde. Bundan dolayı giriş kapılarının önlerinden başlayarak, tıpkı Kim Milyoner Olmak İster yarışması gibi, ucuz mallarını size sergileyerek, “dediğim gibi, Kim Milyoner Olmak İster yarışmasında yarışmacıyı konsantre etmek ve izleyenlere yarışmayı cazip hale getirmek” gaye.
İki bin TL’den başlayarak (daha önce ilk baraj bin TL idi, ikinci baraj on beş bin TL idi) ikinci baraj otuz bin TL’ye kadar olan sorular kimi zaman yarışmacının eğitim ve bilgisini tespit ettikten sonra, yarışmayı izlenir kılacak şekle sokarak, yarışmacının daha fazla kazanacağını düşünmesi sağlanarak diğer turlara kadar gitmesi istenir. Bu aslında kanalın bir yarışmacıyı bu şekilde motive ederek ne kadar süre yarışmada kalacağına kendisinin karar vermesini sağlamaktır. Bazen risk alan yarışmacılar bir anda kazandıklarını kaybederek heyecanlarının kurbanı olmaktalar ne yazık ki. (Bu benim tezim tamamen).
İşte alışveriş için gittiğimiz mağazaların yaptıkları gibi girişte o mağazada satılanların ne kadar ucuz olduğunu, her kesimden insanın rahatlıkla alışveriş yapabileceği AUTLET yada OUTLET (artık ne derseniz diyin) alışveriş yapmanın diğer büyük mağazalara göre ucuzmuşcasına size lanse edilen yerlere yönelmenizi sağlarlar. Bu kapitalist bir sistemin bir parçası aslında.
Halbuki orada iş yapan mağazalar diğer mağazaların devamı olan iştirakçiler tarafından finanse edilen yerler. Vatandaş bunu pek anlamadığından olsa gerek Outletlere yoğun bir ilgi ve müşteri akışı sağlanmaktadır.
Mağazaya girdikten sonra aklınızda olmasa da, aklınızın bir köşesinden geçmese de size değişik, ilginizi çekecek ucuz malları sunarak gerçekte hiç ihtiyacınız yokken, ihtiyacınız varmış gibi; mağaza çalışanı, evdeki bir eşyanızın değişmesi gerektiğine sizi bir şekilde ikna ederek o eşyayı size satacaktır.
Hele ki ödemelerde kolaylık yapacağını ve emperyalistlerin kapitalist düzenin içimize bir matahmış gibi soktukları, “KREDİ Kartınıza” cazip vadeler şeklinde taksitlendireceklerini söylemeleriyle beraber sizi biraz daha tava getirdikten sonra “ne olacak? Nasıl olsa taksitle alıyoruz, bir şekilde ödenir. Allah büyük” demenizi sağlayarak size o malı satarlar.
Halbuki bize cazip gelerek kredi kartıyla aldığımızın ödemesine başlamadan, başka gereksiz taksitleri de eklediğimizde bir de bakmışız ki elimizde aybaşı geldiğinde bir TL dahi kalmamakta.
Bize cazip teklifleri sunarak, kredi kartına taksitlendirme yaparak sattıkları malın ceremesini bizler bir ömür boyu o kredi kartına bağımlı hale gelerek çekeriz. Borçlanmamıza ek olarak, ödenmeyen borçlar nedeniyle evlere ve maaşlara gelen hacizlerle birlikte, bu borçlar yüzünden yuvalar yıkılabiliyor ne yazık ki.
Bu kredi kartları borçlanmaları, toplumda insanların cinnet geçirmelerine, intihar etmelerine veya katliam, soygun gibi birçok akla ziyan suçları işlemelerine sebep olabiliyor ne yazık ki.
Çocuklarımız para istediklerinde elimizi cebimize attığımızda çocuğa verecek bir TL’nin dahi olmaması kadar acı bir şey yok. İnanın ben bunu bizzat kendim yaşadım. Keşke diyorsunuz ama, keşkelerle olmuyor. Emekli olduktan sonra kredi kartımı iptal etmek ve bir daha kullanmak istememe rağmen bir türlü iptal edemedim. Çünkü eskiden senetlerle borçlanırdık ve harcamalarımızı ona göre yapardık. Kredi kartları çıktıktan sonra hayatımızın içine giren finans çevreleri tıpkı tefeciler gibi oldular. Bunlar bankalar ve ticarethane sahipleri. Bankalar sizi kredi kartına bağımlı hale getirerek sanki ortak çalışıyorlarmış gibi, “azıcık aşım kaygısız başım” diyerek eskiden var olan senetle alışveriş sistemini bitirerek sırf müşteriyle bir daha muhatap olmamak için en rahat ve en kolay yol olan kredi kartını kendisine muhatap alıyor haklı olarak. Nasıl olsa toplum bu kapitalist sisteme boyun eğmiş bir vaziyette, çarşıya çıkarken cebindeki paradan ziyade kredi kartının gücüne güveniyor.
SONUÇ
Sevgili okurlarım; alışveriş ihtiyaç dışı yapıldığında bu müsrifliği gösterir. İhtiyacınızın dışında aldığınız her şey sizin bütçenize zarar vermekten öteye gitmez.
Sizlere tavsiyem; alışverişlerinizde çok fazla taksit yapmamanız, diğerinin borcu bitmeden bir başka borca girmemek açısından bazı ihtiyaçlarınızı ötelemeniz ve ihtiyacınız dışında gereksiz alışveriş yapmaktan kaçınmanızdır.
Ben bunu çocuklarıma da söylüyorum. Sonuçta sıkıntısını siz çekeceksiniz. Haa… Alışveriş yapmanız mı gerekiyor? Bunu sadece vücudunuza fayda sağlayacak, hastalıklardan koruyacak gıdalar ve gerçekten ihtiyaçlarınız için yapın. Unutmayın, hayat yaşamaya değer. Bunun en güzel yolu, iyi bir gıda ve beslenmeden geçer.