Arkadaşıyla tatil yapma fikri kıştan beri aklındaydı. Arkadaşı Özge onu tekne turuna çağırmıştı. Özge, tatil yapmayı seven, arkadaş çevresi geniş sosyal bir kızdı. Arkadaşlarıyla tekne kiralamışlardı ve kendisinin de gelmesini çok istemişti. Düşündüğünde çok yorucu bir kış geçirmişti, küçük bir tatil ona iyi gelebilirdi. Telefonu eline aldı, mesajı gönderdi: Tamam, geliyorum.
Gün geçmiş tekne zamanı gelmişti. Teknede 8 kişiydiler. Buzlu içecekler, kahveler, meyveler, atıştırmalıklar, kokteyller her şey hazırlanmıştı. Herkes eğlenmeye başlamıştı, Tülay da buzlu bir kahve aldı. Esen rüzgar, dalgaların sesi, denizin tertemiz, masmavi ihtişamlı görünümü, teknenin suda çıkarttığı köpük, her şey kendisini derin düşüncelerden uzaklaştırmıştı. Deniz çok berraktı, her zaman denizin altındaki gizemli hayatı merak etmişti. Özge bir mağaradan bahsedip duruyordu. Denizin ortasında ıssız minik bir mağara. Oraya gideceğiz dedi Özge. Mağaranın nerede olduğu belirsiz hatta varlığı bile kesin değildi. Saatlerce denizde dolandıktan sonra denizin ortasında bir kaya parçası gördüler. Enteresan bir şekilde bahsettiği mağaraya benziyordu burası. Kaya parçasının girişi kapı şeklinde bir yarıktı. Tekne kayalıklara çok yaklaşamadığı için yüzüp içeri girmeleri gerekiyordu. Tülay, Özge ve üç kişi daha suya atladı, Diğerleri cesaret edemediği için teknede kalmaya karar verdiler. Yarığın içine doğru yüzüp içeri girince çok geniş bir mağara olduğunu gördüler. Yarıktan içeri girdikleri andan itibaren dışarının yoğun sıcaklığı ve nemi kaybolmuş, ortama serinlik ve rutubet kokusu hakim olmuştu. Sudan yansıyan güneş ışığı mağaranın içini aydınlatıyordu. Sanat eseri gibi bir manzara vardı içerisi aydınlıktı ve her detay görülebiliyordu. Denizin dalgaları taşlarda heykelleri andıran şekiller oluşturmuştu. İçeride dolanıp her yeri inceledikten sonra havada asılı duran beyaz çiçekleri fark ettiler. Çiçeklerin sapı yoktu direkt havada asılıydılar. Uçan yüzlerce beyaz çiçek. Nasıl böyle havada duruyorlardı, nasıl canlı kalabilmişlerdi? Çiçeklerin arkasında pencereyi andıran bir delik gördüler. Deliğin ötesi kapkaranlık gözüküyordu. İki kişi buranın garip bir yer olduğunu tekneye geri dönmek istediklerini söyledi. Tülay, Özge ve bir kız daha pencereyi andıran delikten içeri girdiler. Mağaranın girişinin aksine burası daha sıcaktı. Tülay ışığın açtığında kızları göremedi.
“Kızlar?”
Ses gelmedi. Işığı etrafa doğru tuttuğunda içerisi bomboş bir oda gibi duruyordu. Bu boş oda çok sıcaktı. Kızlara tekrar seslendi ama kimse cevap vermedi. Yalnızdı. Işığı duvara yaklaştırdı, duvara çizilmiş farklı sembol ve çizimleri fark etti. Sembollerin yanında yazılar vardı. Kabartma gibi olan yazılara dokunmak istedi, elini sürdüğü anda keskin bir çelik sesi duydu. Bu bir kilidin açılma sesi gibiydi. Duvar birden ikiye ayrılarak açıldı. Tülay hem merak ediyordu hem de çok korkuyordu. Arkadaşları da ortada yoktu. İçindeki ses, yürümeye devam etmesi için yalvarıyordu. Yürümeye başladı, duvarların iki yanında meşaleler yanıyordu. Yürüdüğü yer koridor gibi dar, basık ve yıkık döküktü. Kalp atışlarını duyabiliyordu. Meşalelerde yanan ateşin harlı sesinin yanında kendi sesi duyuluyordu. Nefesinin sesi, ayakkabısının yere değdiğindeki çıkardığı gıcırtı, kalbinin güm güm atan sesi duyuluyordu hatta neredeyse damarlarında akan kanın sesi bile duyulabilecek şekilde sessiz ıssız bu koridor kendisini içten içe korkutsa da rahat hissediyordu. Böyle bir yer nasıl var olabilirdi? Burasını kimse keşfetmemiş miydi? Her şey bir gösteriden mi ibaretti? Burası nasıl bir mağaraydı? Gizli geçit kapıları, kimin yaktığı belli olmayan meşaleler? Korıdorun sonunda ne olduğunu bilmiyordu. Ne ile karşılaşacağına dair hiçbir fikri yoktu. Bu koridor nereye çıkıyordu ve karşısına ne çıkacaktı? Beyni geri dönüp arkadaşlarının yanına tekneye gitmesi gerektiğini söylese de kendisini durduramıyordu. Yürüdüğü bu yolda rutubetle karışık çam kokusu vardı. Yürümeye devam ettikçe bazı sesler duymaya başladı…
Devamı 19 Ağustos’ta… 🙂
Geleceği parlak bir yazar. Hayal gücü geniş. Romanını yeni keşfettim. Film gibi. Hikayalerini de severek okumaya başladım. Yazarın hikayeleri beni düşündürüyor ve alttan verilmiş mesajlar okuyucuyu bulmaca çözmeye itercesine adeta ders veriyor. Teşekkürler Meltem Tuncay.