Mahpusun Gelini

Murat Er 214 Görüntüleme Yorum ekle
8 Dak. Okuma

Gecen ayki yazımda her toplumda vitrin görevi gören, toplumlarda belli kitlelere hitap eden, belli kitlelerinde kendilerine örnek aldığı kişiler olduğunu, bunların sanatçılar, sporcular, yazarlar, siyasetçiler ve nice mesleklerin içerisinde bireylerin olduklarını ifade etmiştim. Bu kişilerin toplumda farkındalıklarıyla topluma örnek olacaklarınından da bahsederken, bu öncüler içerisinden toplumun bir çok kesimine kalemi ile ulaşan farkındalık oluşturan Yazar Layıkhan Özder hanımefendiden bahsetmiştik.

Bu ayki yazımız da bu yazarımızın toplumdaki kanayan yaraları, ustalıkla kaleme alıp bize sunan, sosyal hayattaki farkındalığı eserinde de tekrardan okuyucuya aktaran, beni çok derinden etkileyen bir eserinden siz değerli okuyucularıma sunmak istiyorum.

‘‘MAHPUSUN GELİNİ’’

Layıkhan Özder hanımın kalemi ile ‘‘Mahpusun Gelini’’ eseri ile ilk kez tanıştım. Eseri okurken beni derinden etkileyen hayat hikayeleri ile dolu.

Eser’i ilk elime aldığımda kapağında cezaevinin hücresinden özgürlüğünü kaybetmiş, aydınlık yarınlara umudunu yitirmiş kader mahkumunun ruh dünyasının dışarıya yansımasını ifade ediyor. Eserdeki kapak görseli eserin içeriğini azıcık da olsa tahmin etmeye yetiyor.

Eser’den çok kısa söz edersek Avukat Zeynep’in elindeki dosyada eşini bıçaklı saldırı sonucu kasten öldürmeye teşebbüs eden tutuklunun savunmasına talip olması ve onun suçsuzluğuna inanıp cezaevinden çıkarmaya gayret etmesi. Avukat Zeynep’in bu dosyaya önem vermesinin altında yatan en önemli sebeplerden biri de kendi geçmişindeki yaşanmışlıkların olması.

Müvekkilinin umudunu kaybettiğini, gelecekten bir beklentisinin kalmadığını, suçu üstlendiğini gören Zeynep başta müvekkilinin umudunu geri kazandırarak mücadele etmesine vesile olduktan sonra mücadeleye başlar. Müvekkilini cezaevinden kurtarır.

Eserin kurgusunu anlatmaktan ziyade eserin vermiş olduğu mesajları ifade etmeyi daha isabetli buldum. Eseri okuyanlar olay kurgusunu bizzat okuyarak yaşayacaklardır.

Her ne kadar polisiye eser olarak görünse de Psikolojik bir eser olarak ifade edebilirim toplumsal ve sosyolojik ağırlığını da göz ardı etmemek gerektiğini de değinmeden geçemeyeceğim.

Zeynep’in annesinin, babasını öldürmesi sonucu ceza alıp cezaevine düşmesinden dolayı Zeynep’in çocukluğunun dört duvar arasında kendi yaşıtlarından uzakta, yaşıtlarının olmamasından dolayı çocukluğunu yaşayamaması, çocuk olmadan genç kıza adım atması ile o çocukluğun ortadan kaybolmasına neden olur bu olay hayatında kapanmayacak yaralar açar ve bunu gidermek için çocuk kreşlerinin önüne gidip oradaki çocukları izler.

Dört duvar arasında yaşamaya mahkum olan çocukların yaşamlarını etkileyecek en büyük etkenlerden birini yaşaması. Cezaevi ortamı ile tanışan çocukların hayatlarında kapanmayacak büyük yaraların oluştuğunu, psikolojik travmanın hayat boyunca devam ettiği kahramanlarınızın hayatlarına görüyoruz.

Böyle çocukların toplumla barışık bir şekilde yaşamasını kim bekleyebilir?

Farklı suçlardan oluşan mahkumların arasında büyümek bu şekilde büyüyen bir çocuğun ruh dünyasını tahmin edebilir misiniz?

Burada büyüyen çocuklar suç makinesi olarak toplumun içinde yaşamalarını kim engelleyebilir. Bunun için yapılması gereken bu çocukların yaşamlarından cezaevlerini uzak tutacak mekanlar yaratılmasını sağlamaktır.

Mutlulukla kurulan yuvaların yerini acılarla dolu mekanlar olabiliyor. Evlilikle hayatını bütünleştiren insanlar bir yastığa baş koymayana kadar birbirini tanıma imkanı bulamıyorlar.

Evlilikler sadece iki kişiyle sınırlı bir yaşam alanı olmadığını görüyoruz iki kişinin arasında yaşanan tüm olumsuzluklar aile bireylerinin tümünü etkilerler, etkilenmek de kalmıyor telafisi olmayan sonuçlara kadar götürebiliyor, hem de bu olayı açık bir şekilde Zeynep’in müvekkilinin hem de Zeynep’in annesinde görüyoruz. Şunu da not edeyim gençler büyüklerinin tecrübelerinsen yararlanıp, ikazlarını kulak artı etmemelidirler ki geri dönüşü olmayan sonuçlar yaşamasınlar. İstişarede hayat vardır.

Bir başka ifade etmek istediğim önemli bir konu da Çocuğun psikolojik rahatsızlığı bulunan aileler evlatlarını evlendirerek düzeleceği görüşü hakim bu düşünceye hakim olan Ebeveynler çocuğun rahatsızlığının çevrelerinden saklayarak, saklamakla kalmayıp tedaviye de yanaşmamaktadır. İler ki süreçte suç makinesi olmasına neden olabilmektedir.

Çocukların anne ve babalarının sözlerini dinlememeleri kendi başına aileleri karşılarına almak pahasına aldıkları kararlar. Hem kendi hayatlarında hem de ailesinin hayatında tamir edilemeyecek sonuçlar açabilirler. Kendileri aldıkları karardan dolayı ailelerine de geri dönememektedirler. Hiçbir ebeveynler gözü gibi bildiği evladının acı çekmesini, kötü hayat yaşamasını istemez maalesef. Gençler bunun farkına başlarına geldiklerinde anlamaktadırlar.

Kadına şiddet başta olmak üzere canlılara yapılan tüm şiddet eylemlerine şiddetle kanamak gerekir. Bu toplumda yaşayan her bireyin görevidir.

Şiddet uygulayan bireylerin başta psikolog eşliğinde tedaviye ihtiyaçları olduklarını belirtmek isterim maalesef.

Şiddet uygulayanlara bakıldığında eğitimli insanların da şiddet uyguladığını göz önüne alındığında eğitim ile ilişkisi ile incelemek gerekir. Eğitim ve öğretiminde baştan değişmesi, eğitim sisteminin sil baştan yeniden düzenlenmesi gerektiği gerçeği çıkmış oluyor.

Zamanın insanlara ne getireceğini kimse bilemez severek mutluluk içinde halay şarkılar ile gelin olarak gidilen evde zindan hayatı yaşayan nice kadınlarımız vardır.

Bundan dolayı ruhsal çöküntü yasayan kadınlarımız katil olmaya kadar giden bir süreç yaşamaktadırlar. Yazarımızın ifade ettiği gibi “Severek gelin diye gittikleri yere, bir bakmışlar ne yazık ki o evin gelini olmaktan çıkıp Mahpusun gelini olmuşlar” eserdeki kahramanlarımız gibi…

Eserin Önsözünde ifade edildiği gibi ; Bu hikayede hepimizin içini kanatan toplumda büyük bir yara ve önemli bir sosyal sorun olan kadına yönelik şiddet konusunu ele almak istemesi. Dünyada olduğu gibi ne yazık ki ülkemizde de kadına yönelik şiddet olaylarının sayısı azımsanmayacak kadar çok ve bir o kadar üzücü… İnsanlık dışı şiddet içeren herhangi bir muamele hiçbir canlı hak etmiyor ister kadın olsun ister erkek çocuk ya da bizlerle bu dünyayı paylaşan tüm canlılar…

Toplumda cezaevine düşmüş yerlerini aynı katalog içinde değerlendirilmesi. Toplumda bu algının değişmesi. Ön yargıyla şekillenen zaten suçlu bana ne yapmasaydı şeklindeki bakış açımız. Acaba o sürece kadar neler yaşandı ki bu sonuç meydana geldi.

Kitaptan alıntılar ile de devam etmek isterim.

  • Dosyadaki vaka annesinin geçmişte yaşadıkları ile çok benzer düşüyordu ve bu da onun daha bir hırslanmasına, sımsıkı bu davaya sarılmasına sebep olmuştu. Sanki bu davada geçmişi ile hesaplaşıyor gibiydi. (Sayfa 26)
  • Bu hesaplaşmadan ne yazık ki Zeynep de nasibini almış sıcak bir yuvada geçirmesi gereken çocukluğunu parmaklıklar ve tanımadığı kadınların arasında geçirmek zorunda kalmıştı. Altı yaşına kadar onun yuvası bildiği yer maalesef parmaklar arasındaki koğuşta aradan yıllar geçmiş olsa da hiçbir zaman bundan kaçamamış. İçini acıtan ve üzerine yapışan bu yıpratıcı izden kurtulamamış. Kendisinde ne yazık ki giderilmesi güç bir travma yaratmıştı. (Sayfa 27)
  • Konuşmada ona kalsa her türlü kararı kabul, cezasını çekmeye hazır olduğunu belirten cümleler dökülüyordu. Ağzından ayrıca pişman olmadığını kendisine yapılanların artık dayanmaz olduğunu, evinde acı ve ıstırap çeken, ürkek ve çaresiz kadın olmaktansa mahpusta ömrünü geçirmeyi yeğlediğini söylüyordu (Sayfa 31)
  • Gerçek anlamda meşru müdafaa sonucu hapse mahkum olanla, farklı suçlardan yargılanan, farklı karakterlerde olan, aralarında katı, çirkef davranan kadınların da bulunduğu koğuşta birlikte kalmak durumundalardı. (Sayfa 32)
  • O da başka çocuklarla birlikte zaman geçirememiş, oynayamamış ve kreşe gitmemiş oluşu. Bazen arabasıyla bazen de yaya bir anaokulunun önünden geçerken, onları izlemek için durur uzun uzun onları seyrederdi. Kayıp saydı o yılları diğer çocuklar gibi yaşamak için neler vermez oysa ki. (Sayfa 34)
  • Ama Gel gelelim Hayat işte İnsanların farklı duruma düşürüp olmak istemediği pozisyonu düşürebiliyordu. (Sayfa 124)

Yazar Layıkhan Özder hanımın ‘‘Mahpusun Gelini’’ eserini yorumlarken değindiğim gibi toplumdaki kanayan yaraları en ince bir şekilde ifade edip, kalemi ile de toplumda farkındalık oluşturan kıymetli yazarlarımızdan biri. Kıymetli yazarımızın kalemi daim olsun.

Umudumuz toplum ile özdeşleşen, toplumdaki mağdur, mazlum, kanayan yaralara çare olmaya kendini adayan, yoksul bireylere el atıp onların dertlerini içselleştiren öncülerin toplumda daha çok görünür olması umuduyla…

Bir sonraki yazımızda görüşmek dileğiyle…

Bu İçeriği Paylaş
Yazan Murat Er
Bağlantılar:
Sosyolog / Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version