İçimizdeki yoksulluk yok’u ve yokluğu ifade eder. İnsanoğlu maddi ihtiyaçlarını karşılayamadığında nasıl yoksullaşıyorsa iç dünyasını da ihmal ettiğinde inanç ve değerlerinden uzaklaşıyor, manevi yokluk çekiyor. Manevi yok(sul)luk kişiyi doyumsuzlığa, bencilliğe itebiliyor. Ve kişiyi dünya ile meşgul edip hakikatten uzaklaştırabiliyor.
İnsanoğlu yaşamını sürdürebilmek için yeterli imkanlara sahip olduğu halde mutsuzluktan ve can sıkıntısından şikayet ediyorsa bilin ki bu kişi manevi yoksulluğa düşmüştür.
Bencillik ve cimrilik insanı yalnızlaştırır ve mutsuz eder. Günümüz insanı maddiyat endişesi ile bencilliğin kıskacına takıla biliyor. Yoksulun hakkını gözetmiyor. Kibre kapılıyor, şükürden uzaklaşıyor. Manevi olarakta farkında olamadan sahip olduğu potansiyelleri göremez hale geliyor. Sahip oldukları artık onu mutlu etmeye yetmiyor. Manevi yoksulluk kişiyi farkında olmadan dibe çekiyor. Allah’ın koydu denge bozuluyor ve her şeyi ters-yüz oluyor.
Günümüzde seküler kültürün etkisiyle insanlar maddiyatı ön plana aldılar, maneviyatı ötelediler. Bu durum bir takım ruhsal sıkıntıları beraberinde getirdi. Şöyle bir etrafınıza bakalım. Bir çok kişi yoksul olmadığı halde kendini yoksul hissetmektedir.
Tüketim kültürü neticesinde zaruri olmayan ihtiyaçlar zaruri gibi görülmeye başlanmıştır. Yoksulluğun tanımı yapılırken insanın mana yönünü, maneviyatını kapsayan tanımların yapılmasında fayda olduğunu düşünüyorum maddi yoksunluk kişinin giderilmesinde insanın manevi duygularının beslenmesinin, zenginleştirilmesinın önemi var.
İnsan beden ve ruhuyla bir bütündür. Beslenme, sağlık, giyinme, barınma gibi nasıl temel ve zaruri ihtiyaçlar varsa toplumsal da bir takım dini, manevi, ruhsal, ahlaki ihtiyaçları vardır. Maneviyatımız maddi-bedeni ihtiyaçlarımız kadar zaruri ve bir o kadar önemlidir.
Manevi yönü güçlenmediği sürece insan, hırslarının esiri olarak yaşamaya mahkûmdur ki bu onun tüm beşeri ilişkilerini zedeleyen ve kendini de tüketen bir hal alacaktır. Manevi yoksun(L)luk neticesinde insanların duyarsızlığı artmış, dünyada açlık ve sefalet etkisini göstermiş, insanlar şefkat, merhamet, paylaşma, yardımlaşma gibi erdemlerden uzaklaşmaya başlamışlardır.
Maneviyata önem veren insan idealist insandır. Huzurlu ve mutlu bir yaşamın sahibi olmaya adaydır. Mal ve servet sahibi olmak onun için amaç değil araçtır. Doymuş bir nefis taşıyan insan bu varlığın ve zenginliğin huzurunu hayatının her anında hisseder. İnsan yaratılış gereği muhtaçtır. Evvela Allah’a muhtaçtır.
Yüce Allah; “Ey insanlar siz Allah’a muhtaçsınız. Allah ise zengin ve övgüye layık olandır.” buyurmaktadır. ( Fatr 15)
Zenginlik sadece maddi olarak algılanmamalıdır. Ki bu nazarla dünyaya bakan insan mutsuz olmaya mahkûmdur. Çünkü hiçbir zaman elde ettikleri ona yetmeyecek ve o yetinmeyi bilemeyecektir. Manevi zenginlik insani erdemlere sahip olmak demektir. Güzelliklerin farkına varmak, malını- kazandığını bölüşmek, paylaşmak, aza kanaat etmek, elindeki ile yetinmeyi bilmek, varlıkta ve yoklukta şükretmek, hakkına razı olmak, israftan kaçınmak demektir.
Yoksun olmak nedir peki?
Eksikliğini hissetmektir. Herkes bir parça yoksundur aslında. Özlemini çektiği şeyin yoksunu ya da yoksulu.
Tamamlanmayan yanının noksanı. Kendine sormalı o halde insan yoksunluğu hissedilen şey nedir?
Ne olduğunu biliyorsa insan oraya yönelir ve telafi etme yollarını arar. Bir şey eksik ama ne olduğunu bilmiyorum diyen insan ise daha hisleri ile yüzleşmemiş kendi ile tanışmamıştır. Kendi ile tanışan insan barışan insandır. Barışan insan ise duygularıyla başa çıkmayı da becerebilendir. Duyguların bir sebebi olduğunu kabul eden, duygularını drama dönüştürmeyen, duygularını problem olarak görmeyen, duygularını seven insan hassas anların üstesinden gelmenin yollarını kabullenip keşfetmiş bireydir.