“İnsanın en iyi dostu yine kendisidir” derlerdi pek ihtimal vermezdim. “O da ne demek canım olur mu öyle şey” gibi kelimeler dökülürdü dudaklarımdan.
Şimdilerde o sözün haklılığıyla baş başayım. Kimse için üzülmeye değmez falan da diyorlar lakin başkası için değil ki bu kaygı.
Sadece, yıkılan güvenin enkazında bir başına kalmanın ve bir daha kimseye güvenmeyecek olmanın verdiği acı. Hepsi bundan mütevellit.
Hayal tacirlerine ceza kesilmeli, yeryüzünü enkaza çevirmekten açığa alınmalılar…
Çok değil, eskiden eve dönüş yolunda çiçekler açıyordu yüzümde, peki ya şimdi, boğazım düğüm düğüm yürüyorum aynı sokakları. Başım neden önde, sanki ben miyim katilim?
Hiç bir yara gelecekten umudunu kesmek kadar kanatmıyor. Bir dönem böyle düşünmüyor ve hala ümitvardım..
Siz galiba masalsınız, avunmam için gelen ve sonrada giden.
Dinleme yaşını çoktan geçmiştik halbuki, tamam kabul, bize çocukken masal anlatan olmadı diye böyle de avutulmaz ki.
Hep diyoruz ya; hayvan sevin!
Neden mi?
Çünkü onlar can acıtmıyor.
Tamam, bir anlık sinirle kahredip bazı şeyleri düzeltme ümidinden vazgeçelim ve çoğumuzun tercihi bu yönde olsun, ya sonra…
Sonrası, bir hezeyanın izdüşümü.
Ümitsiz olmak bize yakışmaz lakin her yeni gün bir başka çöküntüye maruz bırakılıyor binlerce omuz, onca kötülüğün karşısında dik durması gerekirken üstelik. Meşhur kurbağa testi gibi düşünün…
Şimdi soralım kendimize, her gün ayrı bir senaryo ile yıkanan beyinleri kim kurtaracak. Ünlü bir araba markası TV kanallarına reklam vermeyi dahi ucuzluk ve basitlik olarak arz ederken, biz binbir entrika ile donatılıp dayatılan sabah programlarını izleyip geleceğimizi kendi ellerimizle köreltiyoruz. Neden reklam vermediğine gelecek olursak çünkü o mecra alıcısına hitap etmiyor, farklı kulvarlarda ayrıştırılmış ve sübliminal mesajlarla kış uykusundan gözünü açamayanların izlediği bir uğultu hegemonyasından ibaret. Maalesef yok olan biz ve geleceğimiz. Bunun farkında olup hiç bir şey yapamamak kahrediyor, bir kaç kelam söylenip sonra yine inzivada hayvan sevmeye devam ediyoruz. Bir şekilde günü kurtardık diyelim peki ya dışarıda koca bir hayat varken ekrana mahkum olan diğerleri…
Bir de o çok yakındığımız, oyun tutkusundan vazgeçemeyen gençlerin tek sorunu ekran bağımlılığı mı sanıyorsunuz, elbette değil. Gelecek kaygısı o kadar çok yormaktaki hayatlarını ipotek edip kısa bir süreliğine de olsa kaybolmuşluğu unutturuyor ve Metaverse tutkusu daha cazip geliyor. Kitap tavsiye ediyor ya da hediye ediyorsun şöyle göz ucuyla karıştırdıktan sonra “bana beş dakikamı geri ver” gibi cümleler yankılanıyor kulaklarında, işte o an anlıyorsun vahim olan acı gerçeği. Teşekkür bekliyorsan, muhtemelen yıkımın bir kat daha fazladır. Tecrübeyle sabit olan her anı geriye doğru çekiyor adımlarınla birlikte umutlarını, hayallerini ve yeni bir travma daha şekilleniyor.
Herkes kitap okusun gibi bir arzumuz yok elbette, ama okumayı seven kesim artık değişime ayak uydurmak zorunda, çünkü bilişim çağı bunu gerektiriyor. Orada ayrı bir dünya var, o dili konuşanların kazandığı dünya ve biz kaybetmeye dahi geç kaldık diye öylece durup olanları izlemeyeceğiz. Sizce de kendimiz ve geleceğimiz için bir şeyler yapmanın vakti gelmedi mi? Keşke herkes için, yaşam mücadelesini hipodroma çevirmeden, bilimle uğraşacak kadar boş vakit bırakılsa, işte o zaman aydın ve bilginiz diyebiliriz.