Masumiyet

75 Görüntüleme
3 Dak. Okuma

Dışarıda güzel bir bahar havası vardı. Canımın sıkıntısına çareyi dolaşmayla bulurum diye evden dışarıya çıkmıştım. Ağaçların kimi gelin gibi beyaz tomurcuklara bürünmüş kimi kışın asık suratlı haline hala üzerinden çıkaramadığı paltoya sarılır gibi sarılmıştı. Çimenliklerden yürüyüp meydana çıktığımda karşıdan gelen küçük bir çocuk gördüm. Üstü başı yırtıktı ama yüzündeki umursamaz ifadeye hayran oldum. Çağırdım yanıma: “Neyin var paşa? Hayırdır.” dedim. Çocuk da sormamı bekler de ondan yaklaşırmış gibi şaşırmadan “Daha ne olsun, sokağın üst tarafındakiler halimle alay etti. Üstüne üstlük ellerindeki sapanlarla kuşlara taş atıp kaçırıyorlardı. Ben de şimdi görürsünüz gününüzü diyerek girdim kavgaya.” dedi. Hem anlatıyor hem gülüyor, sesi bazen kuş gibi cıvıldaşıyordu.

“Eee, bunda ne var gülüyorsun?” dedim. “Ne mi var, ağabey, bana böyle diyenlerin aldım fiyakasını aşağıya. O kendini beğenmiş paşa çocukları, bir daha ne bana ne kuşlara sataşamaz.” dedi. Halinden memnundu. “Sen mi aldın fiyakalarını bu küçük halinle?” deyince sinirlenip kendiyle alay ettiğimi sandı. Başladı benim de üzerime yürümeye. Ben bu küçüğün ellerinde kalmayı göze alıp gülme krizine tutulmuştum. Bir iki tekme savurdu ama baktı olacak iş değil, yürüdü gitti.

Ben de kendimi toplayıp ayağa kalktım. Suyun yanına doğru yürüdüm. Baharın başında olmamıza rağmen hava sıcaktı. Pınarbaşı’nda oturup suya bakarken düşünmeyi, yazmayı severdim. Ben defterimi çıkarmış bir şeyler karalarken bir kuş kondu masama. Bu bir serçeydi. Belki de az önceki çocukların gaddarlığından kaçıp bana sığınmıştı, bilemeyiz. Sonra biraz gezindikten sonra benden tedirgin olup uçtu gitti. Az önce paşaya sataşan çocuklar toplanıp şimdi buraya doğru gelmişlerdi. Ağaçların altında çimenliğe oturmuş kimi paşaya nasıl saldırır onu planlıyor kimi eline aldığı sapanla hala ötelere mi yoksa kuşlara mı taş atıyor, bilinmezdi.

Ciddi bir hale bürünüp kendi kendime gülmemeye çalışıp yanlarına gittim. Biraz göbekli biraz da uzunca boylu olduğum için gelişimden çekindiler. Hepsi hemen ayağa kalktılar. “Bakın çocuklar!” dedim. “Bir kere ne yaptığınızı gördüm, kuşlara sataşmak size yakışmaz. İkincisiyse az önceki paşanın hali haraptı. Zor durumda anlaşılan. Böylesine sataşmak hiç yakışmaz. Bir daha görmeyeyim.” deyince onlara bir şey yapmamdan korkarak “Tamam beyim.” dediler ve dağıldılar. Ben yine kuşların cıvıltısıyla, suyun sesiyle yalnız başıma kalmış bir şiir karalıyordum ki bizim paşa karşı taraftan göründü. Kendinden mağrur ve emin halde “Hepsini nasıl da yola getirmişim, yanlarından geçerken gıkları çıkmadı.” deyince ağzımdaki çayı püskürterek başladım yine gülmeye. Bu sefer yanıma gelip daha fena tekmeler savuruyordu. Biraz sonra kendini toplayıp gitti. Bense gülmeyi bırakıp etrafa baktığım vakit hayatı, kuşları, çocukları ve suyun sesini ne çok sevdiğimi bir kez daha anladım.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Öğretmen / Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version