Osmanlı millet sisteminin yıkılmasıyla beraber II. Meşrutiyet’ten sonra çeşitli millet fikirleri ortaya çıkmaya başlamıştır. Türkçülük en başat fikirdi. Yusuf Akçura ve Ziya Gökalp bu fikrin önemli kuramcıları oldular. Fakat bu fikir köken olarak Orta Asya’yı ele alıyordu. Peki, binlerce yıldır bu toraklarda yaşayan Anadolu kültürüne ne olacaktı? İşte bu noktada sahneye Anadoluculuk hareketi çıktı.
Hilmi Ziya Ülken, Mükrimin Halil Yinanç ve Şemsettin Günaltay gibi isimler bu fikri olgunlaştırmaya başladılar. Anadolu Hareketi’nin Anadolu Halkını diriltip Millî Mücadele’yi kazanması ve Misak-ı Milli sınırlarının çizilmesi Anadoluluk düşüncesini güçlendirdi. Örneğin; Pertev Naili Boratav gibi fikir adamları Anadolu Milleti kavramını savundular. Çünkü Osmanlı’dan gelen pek çok millet mensubu vardı. Bunların hepsi sonuçla Anadolulu olmuştu. Fakat Cumhuriyet’in Batılı değerlere yönelmesiyle fikir çıkmazda kaldı. Sonunda laik ve muhafazakâr olarak ayrılmak durumunda kaldılar. Mesela, 30’lara gelindiğinde Nurettin Topçu Hareket dergisini çıkararak muhafazakâr bir Anadoluculuğu benimseyecekti. Onun karşısında Nihal Atsız Turancılığı savunacaktı. Bu iki akım da bir şekilde gelenek temelli bir milliyetçiliği savunuyorlardı. Cevat Şakir’in öncülüğünü yaptığı laik Anadolucular ise Mavi Anadoluculuk hareketini başlatarak bu fikre bambaşka bir boyut kazandıracaklardı. 1940’lardan itibaren olgunlaşmayan başlayan bu hareketin ana kadrosunu Halikarnas Balıkçısı olarak bilinen Cevat Şakir Kabaağaçlı, Sabahattin Eyüboğlu ve Azra Erhat oluşturdu. Nurullah Ataç, Vedat Günyol, Bedri Rahmi Eyüboğlu, İsmet Zeki Eyüboğlu, Adalet Cimcoz, Cengiz Bektaş, Muhtar Enata, Orhan Burian ve hatta Melih Cevdet gibi isimler de destek verdiler. Bunlar kadim uygarlıklara dayalı bir kimliği savundular. Anadolu kültürlerin ana çıkış noktasıydı. Yunan ve Batı medeniyeti aslında Anadolu medeniyetinin takipçisiydi. Biz eğer Batılı olacaksak kendi özümüze bakmalıydık. Kendi geçmişimizde İyonya, Hitit, Sümer vardı. Demokritos, Homeros, Thales vardı. Yunanlıların Helen dedikleri medeniyetin kaynağı İyonya’ydı. Anadolu bu felsefenin mirasçısıydı. Kültürel bir devamlılık söz konusuydu. Özet olarak savundukları ve ortaya çıkartmaya çalıştıkları asıl mesele Anadolu Uygarlığı’ydı. Sıkışık, unutulmuş, köksüz, geri kalmış bir medeniyet yerine, geçmişi olan, hümanist, evrensel bir medeniyet oluşturma çabasıydı. Bu hareket kendilerine usta olarak bir dönem Nev-yunanîliği savun Yahya Kemal ve Yakup Kadri’yi aldılar. Ömer Seyfettin ve Sait Faik de önemli kişiliklerdi. Yine Yedi Meşaleciler ve Garipçiler de onlar için öncü kabul ediliyordu. En büyük destekçileri Hasan Ali Yücel’di. O Mavi Anadolucu değil Hümanizma’cıydı. Batı Klasiklerinin yanında Doğu Klasiklerini de çevirtmişti. Ayrıca okullarca Yunanca ve Latince öğretilmesini savunuyordu. Hasan Ali Yücel Milli Eğitim Bakanı olarak devlet politikası olarak 1940’ta Tercüme Bürosu ve Köy Enstitüleri’ni kurarak bu isimlere aktif görevler verdi. Yapmaya çalıştıkları şey Anadolu Rönesansını başlatmaktı. Anadolu köylüsünü eğiterek milli kimliği yüceltmek ve Anadolu Hümanizmi’ni Batı Medeniyeti’nin karşısında güçlendirmekti. Buna öz olarak da Yunus Emre’nin insan odaklı hümanizmini aldılar. Yunus’u yabancı dile çevirerek tanıtmaya çalıştılar. Binden fazla eseri çevrildiği büroda özellikle Yunan Klasiklerini dilimize kazandırmaya ağırlık verdiler. Sabahattin Eyüboğlu, Ataç’tan sonra Tercüme Bürosu’nun başkanı yapılmıştı. Halkın anlayacağı bir dille Shakespeare’den, Montaigne’den birçok klasik eseri Türkçeye çevirdi. Köy Enstitüleri’nde de dersler verdi. Azra Erhat, Homeros’un İlyada ve Odysseia’sını dilimize çevirdi. Mavi Anadolucular şovenist olmakla veya Kemalist olmakla, Türk Tarih Tezi ve Güneş Dil Teorisi’ni esas almakla suçlandılar. İnönü politikalarının bir parçası oldukları iddia edildi. Tarih yerine mitolojiyle ilgilendikleri, şiirle, edebiyatla ilgilenmedikleri, elitist bir zihniyete sahip oldukları, laiklik ve sekülerliğe dayalı, din ve gelenek karşıtı kimlik oluşturmaya çalıştıkları, toplumsal sorunlara uzak durdukları gibi ağır eleştiriler getirildi.
Bu hareket Yücel’in görevden ayrılmasından ve Demokrat Parti iktidarından sonra etkisini yitirmeye başladı. 50’lerden sonra “Yeni Ufuklar” dergisi buluşma noktaları oldu. Bu fikir hareketi 2000’li yıllara kadar etkinliğini bir şekilde sürdürdü. Özünde orijinal ve kültürel bir hareketti. Akım olamadılar belki ama her şeyden evvel dilimize Klasikleri kazandırmışlardı. Tarihimizde kesinlikle ismini kazımış bir hareket olarak yerini almışlardır.
Kaynaklar:
Mustafa YILMAZ, Mavi Anadolu Hareketi ve Modernleşmenin “Yeni Ufuklar”ı
Emre YILDIRIM, Modern Cumhuriyetin Kimlik Arayışları: Kayıp Kimliğin Peşinde Mavi Anadoluculuk Hareketi