Gülmeyi unutmuş bir dünya; acı, keder, üzüntü, sıkıntı ve kasvet denen polislere çoktan teslim olmuş; umutsuzluk zindanına haps olunmuş demektir. Umudu yitik bir dünya hiç kimseye umut ve güzel bir gelecek vaad edemez.
Gülmeyi unutmuş bir dünyayı kasıp kavuran kaos, tahakküm altına alır. Onun güzel ve pozitif olan bütün enerjisini emer, ruhsuz ve cansız bırakır. Yani dünya sadece iskeleti ortada olan bir ölüdür artık. Ağır bir savaştan ağır bir yenilgiyle canından kayıp vermiş bir dünyadır artık. Böyle bir dünyaya hiç kimse; umutla ve güzel hayallerle bel bağlayamaz.
Peki! Biz gülmeyi unutmuş, ruhsuz ve ölmüş bir dünyadan nasıl kurtulup, daha yaşanılır, umut vaad eden yeni bir dünya inşaa edebiliriz?
Nasıl umut vaad eden, bize güzel hayaller sunan ve bu hayallerin yaşanılması için bize fırsatlar sunan bir dünya inşaa edebiliriz.
Aslında bunun bir çözüm yolu, bir formülü var.
Bizi kurtarsa kurtarsa: bizi; mazlumun yüzündeki tebessüm kurtaracak. Mazlumun gülümsemesi ile ölüler ruh, kurumuşlar can ve ceset olmuş bir dünya; bahar görecek ve o baharla umutlar filizlenecek. Dünya, kaosu geride bırakıp yeni bir barış dönemine girecek, yeni umutlar vaad edecek. Mazlumun gülümsemesi ile güzler bahar, kışlar yaz olacak. Kin, öfke, nefret denen düşmanlar yok olup; sevgi, saygı ve insanlık denen dostlar kucak açacak. Gökten rahmet yağdıkça toprağa, topraktan filiz filiz umut yeşerecek. Ve umutlar yeşerdikçe mazlumun yüzüne tebessüm; tebessümler oldukça da topraktan filiz filiz umut yeşerecek.
Kaos ve kasvetin mahkemesinde yargılanırken bu yargılamadan tek beraatımız;
Mahkemeye sunacağımız mazlumun yüzündeki o tebessüm delili ile mümkün olacaktır ancak.
Umudu ölmüş her insanın şah damarları kopmuş, sonrasında da şah damarların kopmasına bağlı olarak ruhun çekilmesi ile “gülümsemek” denen eylem umutsuz bir vakaya dönüşmüştür.
Gülmeyi unutmuş bir dünya; zalim olur, kan kokar, çiçekleri koparır; çocukları umutsuzluğa sürükler, insan öldürür.
Güzele, iyiliğe, merhamet ve şefkate düşman olur. Küslük ve dargınlık vardır.
Barış yok savaş vardır. Mutluluk yok üzüntü vardır.
“Canımın acıdığı yerde, canları yansın; Cefasını sürdüğüm dünyanın sefasını kimseye bırakmam.” denen bir yaşam mantığı vardır.
Bu yüzden gülmeyi unutmuş bir dünyayı; daha yaşanılır ve umut vaad eden bir dünyaya çevirmek için, güzel hayaller kurup bu hayalleri gerçekleştirmek için, dünyayı kasıp kavuran güzden kurtarıp bahara çevirmek için; zalimi kahr edip mazlumun yüzüne tebessüm değdirmek en önemli görevimizdir. Çünkü mazlumun yüzündeki tebessüm; gökten toprağa yağan yağmur gibi filiz filiz umut yeşertir her zaman.