Anneciğimin Rabbime kavuşmasının 9. günü işe geri döndüm. Bir şekilde hayata ve çalışmaya devam etmek durumundaydım Rabbime sığınarak. Bu gibi durumlarda insan kendini Yaradan’a daha yakın hissediyor, daha fazla maneviyata yöneliyor. Herkes için böyle mi bilemiyorum ama benim için böyle oldu.
11. gün kurum müdürümüzün, daha önce hiç dersime girmeyen bir öğrenciyi yazdığını gördüm. Kim olduğunu bilmediğim için yukarı çıkınca adıyla seslendim. Yüksek bir ses tonuyla: “Benim hocam!” diye cevap verdi. 14 yaşlarında, uzun boylu, sevimli ama yaramaz bir çocuktu. Daha önce görmüştüm okulda. Arkadaşıyla boğuşuyordu ve üzerini ıslatmıştı. Yaramazlığından dolayı, sakin yapıda olan müdürümüzü bile çıldırtmıştı. “Hadi gel bakalım sınıfa gidelim” deyip kolundan tuttum. Yanında defter, çanta vs yoktu. Niye getirmediğini sorduğumda ise dersi hiç sevmediğini söyledi. İçimden: “bu oğlanlar işimiz var!” diye geçirerek sınıfa geldik. Eğitim materyali getirmediği için bir süre serbest bıraktım. “Sen biraz basket oyna ben de Kur’an’ımı okuyayım” dedim. Öyle deyince birden durdu ve bana bakarak: “Hocam, siz Kur’an-ı Kerim mi okuyorsunuz?” dedi, ben de aynı şaşkınlıkla: “Evet” diyebildim. Dikkatini çekeceği hiç aklıma gelmemişti. Masaya oturdu: “Hocam biliyor musunuz ben de Kur’an öğrenmek istiyorum” dedi. Şaşkınlığım bir kat daha artmıştı ve çok mutlu olmuştum. Daha önce hiç Elif Ba çalışıp çalışmadığını sordum, çok az bildiğini söyledi. “Peki namaz kılıyor musun?” diye sorduğumda da kılmak istediğini ama teyzesinin müsaade etmediğini söyledi. Görüntüsü ve tavırlarının ardında bambaşka bir oğlan vardı aynı zamanda da farklı bir hikayesi olduğunu anlıyordum.
Miraç’ın anne ve babası o küçükken ayrılmış, ikisi de farklı kişilerle evlenip ablasını ve onu teyzelerine bırakmışlardı. Onlarla teyze ve dayıları ilgileniyordu. Arada bir de babaannesine gidip geliyordu. Dine olan merakı da küçüklüğümden geliyordu. Aileden hiç kimse ona dini eğitim vermemişti ama kendi kendine namaz kılmaya, Kur’an öğrenmeye ve dini bilgiler edinmeye çalışıyordu fakat teyzesi ve dayıları buna engel oluyorlardı. O da zaman zaman okuldan kaçarak Cuma namazına, yazın da camideki Kur’an Kursu’na gizlice gitmeye çalışıyordu.
Şaşkınlık içerisinde bir süre Miraç’ı dinleyip duyduklarımı sindirmeye çalıştım sonra toparlanarak: “Ben teneffüste namaz kıldım, istersen sen de kalabilirsin” dedim. O kadar sevindi ki: “Tabii hocam kılmak isterim” dedi gözleri parıldayarak. “O zaman abdestini al gel, ben sana seccadeyi sereyim” dedim. Koşarak gidip abdestini aldı geldi ve ikindi namazını kıldı. Yine şaşkınlıkla durdum onu izledim. Secdelerini ve duasını uzun tutuyordu. Kim bilir Rabbiyle neler konuşuyordu.
Namazını bitirdi, geldi yerine oturdu. İçinde oluşan huzur yüzüne yansıyordu. “Allah kabul etsin oğlum” dedim, “Amin hocam, çok teşekkür ederim” dedi. Sonra bir kaç soru sordu, onları cevapladım, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’den ve sahabelerden bahsettik. İkimizin de içi müthiş huzur dolmuştu.
Ders çabucak bitmişti bile. Haftaya Elif Ba uygulamasından kendisini çalıştırabileceğimi söyledim, yine büyük mutluluk duydu ve dersi sonlandırdık. Kuş gibi olmuş bir şekilde yukarı çıktı.
Müdürümüze, Miraç’ın daimi öğrencim olmasını istediğimi söyledim, o da bu duruma şaşırmıştı çünkü yaramazlıklarıyla meşhur bir çocuktu. O yaramazlığı aile içindeki durumundan ve etrafında pek onu anlayan insanların olmamasındandı. O yaramazlıklarını bana hiç bir şekilde yapmıyor aksine son derece saygılı davranıyorsun.
Böyle zor bir dönemimde Miraç da bana çok iyi gelmişti. Bana melek olarak gönderilmişti. Allah (c.c.) büyüktü ve mahzun gönülleri karşılaştırıyordu..
Her zaman olduğu gibi neşe hocam yine bir gönüle cansuyu vermiş i yüreğin var olsun yazar NEŞE KAYA’N HOCA