Kalbimi dörde böldüm, dört ayrı yolda yürüdüm. Bahar aylarında yeşerip, kış aylarında soldum. Ocakta ellerim üşüdü, cebime sığdıramadım. Karlar yerleri kaplayınca dondurdum kalbimi, çığ felaketim oldu şubatta. Kış içimde dolan ayazlar kadar.
Mart başlayınca, içime çekilmiş ruhum, güneşe dokundum gönül baharımda. Saçlarımı savurup nisan yağmuruna teslim ettim. Toprak kokusu dağılınca havaya, çimenlerin nefesi döküldü yeryüzüne, şifa olsun diye, en görünmez gizlediğim yaralarıma. Mayısta tamamlandı ilkbahar. Etrafı saran rengarenk çiçek bahçeleri arasında kokladım ihtiyacım olan sevgiyi. Haziran gecelerim yıldızlara bakarak geçti. Temmuz sabahlarında buğday sarısına benzedi yüzüm. Toprak kavrulunca, eziyet ederdi bedenim yeraltı ve yer üstü ağustos sıcağında.
Eylülde solmaya adımlarını attı, ekinoks tarihli yaprak dökümlü duygularım. sonbahar koleksiyonlu fotoğraflar çektim ekim ortalarında. Tek tek topladım, ağaçlardan yerlere kadar gövdeleriyle ağlayan, solgun dallara tutundum güvendiğim kadarıyla kasıma, bir çok masala konu olan on birinci ayın kahramanın son bakışlarına. Ara ara başlayıp, med cezir gibi devam eden hayatın, bu en son hangi salıncakta unuttum yaşımı…