En basit ifadeyle, bulunduğun ortamda yıldırma veya psikolojik terör gibi anlamları ihtiva eden bir kavramdır. Özellikle hiyerarşinin belirgin şekilde gözlemlendiği, kontrol mekanizmalarının zayıf kaldığı, mutlak otoriteye sahip kişilerin, gerek fizyolojik gerek psikolojik nüfuz etme yöntemleriyle, uzun süreli ve periyodik biçimde kişiye veya gruba yönelik baskılama uygulamalarıdır.
Bu konuyla ilgili farklı zamanlarda elde edilen bulgular, mobbing’e maruz kalanların genellikle kendi içinde çözümleyici yeteneklere sahip, pratik zekâ kapasitesi olan, uzlaşmacı ve yeni tekniklere açık, hedefleri olan ve bu uğurda emek harcama konusunda gayretli, başkalarıyla doğru ve güvenilir iletişim kurabilen kişiler olduğunu ortaya çıkarmıştır. Konumuz gereği sosyal alanda gerçekleştirilen mobbing’in ötesinde iş yerlerinde meydana gelen mobbing ve etkileri değerlendirilecektir.
Global bir hüviyet kazanan ve küreselleşen dünyada, özellikle iş hayatının baş döndürücü bir hızla değişmesi, toplumlardaki ekonomik ve sosyal alanda gerçekleşen kapitalist unsurlar, iş dünyasında da beklendiği gibi değişikliklere yol açmıştır. Özellikle iş hayatındaki rekabetçi anlayış, insanların farklı metotlar keşfetmesine neden olmuştur. Mobbing, bu metotlardan belki de en acımasızı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Tüm dünyada eş zamanlı baş gösteren ekonomik ve siyasi buhranların neticesinde, toplumların genellikle tümüne yayılan işsizlik veya iş yerinde aşırı mesai yapma zorunluluğu gibi unsurlar mobbing kavramını daha belirgin hale getirmiş ve rekabetten kaynaklı doğal bir anlayışın sonucu olmuştur. Özellikle aşırı nüfusun beraberinde getirdiği temel gıdalara ulaşamama sorunları, insanların çalışma şartlarını da etkilemiş ve çalışanların insani değer yargısını olumsuz etkilemiştir. Bundan ötürü, özellikle üstlerin astlarına yönelik baskılayıcı ve yıldırıcı tavırları neticesinde mutsuz işçiler sınıfı ortaya çıkmıştır. Ülkelerin kötü yönetimiyle bağlantılı yanlış siyasi ve ekonomik kararlar, emekçi bloğu derinden sarsmış ve bunun sonucunda oluşan mobbing uygulamaları giderek artmıştır.
Burada en büyük etken demokratik olmayan çalışma ortamları, liyakat sistemindeki çürümüşlükten kaynaklı hak edilmeyen liderlik pozisyonları, kurum liderlerinin doğru bir rol ve pozisyon dağıtımındaki taraflı davranmalarıdır. Tüm bunların çatısında ise tabii ki vahşi kapitalist sistemin insan doğasına uygun olmayan uygulamaları yer almaktadır.
Bu bağlamda, cinsiyetçi bir yaklaşımla baktığımızda, yine vahşi kapitalizmin en belirgin özelliğinin kadına yönelik “meta” bakış açısından kaynaklı sorunların daha fazla göze çarptığıdır. Yani bu düzende kadın ne yazık ki daha fazla “örselenme ve yıldırma” teşebbüslerine maruz kalmaktadır.
Peki, mobbing’e maruz kalan kişi ne yapmalıdır?
- Öncelikle mobbing’e maruz kalındığı ilk andan itibaren tüm yazınsal ve görsel unsurlar kayıt altına alınmalıdır.
- İleride mahkeme sürecinde delil olması itibarıyla gerekirse ilk günden itibaren çetele oluşturulmalı ve her mobbing uygulaması, tarihi ve buna tanıklık eden kişiler ile birlikte not edilmelidir.
- Özellikle sosyal medyadan yapılan baskılanmalar mahkemede çok fazla delil niteliği taşıdığı için bu uygulamalarla yapılan tacizler kesinlikle kayıt edilmelidir.
- Kişinin haksız yere psikolojik veya fizyolojik yıldırmaya maruz kaldığı anlarda buna tanıklık edenlerin belirlenmesi ve mahkemede tanık olarak dinlenmesi haklılığın ortaya çıkmasında çok önemli bir yer tutmaktadır.
- Mobbing, uzun süreli sistematik bir yıldırma sürecidir ve bu nedenle buna maruz kalan kişide gerek ruh sağlığı gerekse de bedensel sağlık konularında sorunlar olabilir. İşte bu nedenlerle tedavi görüldüğünde bu raporların da mahkemede kullanılması davanın kazanılmasında çok önemli olacaktır.
Mobbing kader değildir. Baş edilebilir.