Gel… İlkbaharla birlikte gelen, tomurcuk çiçeklerle gel. Yaz yağmurlarıyla, sonbaharda esen tatlı meltemlerle gel. Kış gecelerini süsleyen, tıpkı bir gelin gibi süzülen, naz eden, bembeyaz kar, ol gel gönlüme sultanım ilaç ol. Sızım sızım gözyaşım ol, gel ey gözümün nuru bana can yoldaşı ol.
Coşkun akan çağlayan gibi,
Su serp yanan gönlüme.
Nefessiz kalan ciğerlerime,
Bir tutam nefes ol da gel.
Bir annenin hayır duası gibi,
Usanmadan beklerim geleceğin günleri,
Yeter ki sen gel, Ey Sevgili.
Sen geldin ya, bahar geldi.
Güneş doğdu seninle, ay gecelerden utandı, mahcup mahcup kaçtı gündüze.
Sen geldin ya yüreğim deki yangın küllendi, sen geldin ya her yan çiçeklendi.
Seni sevmek tek gerçek, tek gerçek seni sevmekti. Bir kelam edilsin de senin adın geçmesin, bir kitap yazılsın da, senin bahsin geçmesin.
Tariflerin yetersiz kaldığı cümlelerin acziyetten kabzolduğu adı geçtiğinde dört bir yanın güle bulandığı O…
Gülün adı o…
Her katmerinde hoş bir rahiya,
Her yaprağı kadife sanki,
Dikensiz gül olmazmış,
O güllerin dikensizi…
Gülün adı o…
İlk görüşte aşkları yalanlayan.
Görmeden de aşık olunan,
Uğruna can verip, toprak olunan,
Sahipsizlerin yegane sahibi,
O bitmez ilim hazinesi,
Aşkların her dem en tazesi,
Gülün adı belli…
Muhabbet ve ilham kaynağım, sultanlar sultanım, iki cihanda muradım, Peygamberim şahım.
Ben dökerim içimi, bilirim o dinler beni, bitap düşersem ağyarden, nurlu kapıları her dem açık olan, o yâre giderim… Efendim derim, efendim…
Gönül makamı hicaz besteler çalar,
Hicran kanatır derindedir yaralar,
Efendim sorma, halim pek harap,
Derdim derindir, yüreğim çorak.
Sonra, yeni yetme genç kız gibi, hayale dalarım, sen oturmuş ayet ayet anlatırsın ya, Cibril’in kanadı gökte, sözlerin göğüs kafesimde asılı kalır… An durur, başımızın üzerindeki güvercin imtina eder uçuşmaya, durur ürkekçe. An durur, kan durur, dünya durur.
Sen varsın ya, kalbim durur, nefes durur, akıl durur her şeyden önce.
Özlemin gemi çapası gibi demirlenir göğsüme…onulmaz cerahatli yaram iksir bekler gibi bekler seni efendim..
Halimi sorma dost,
Yün çilesini sarar gibi,
Sarıp da şu hayat çilesini.
Beklerim seni öylece,
Kalp kapısının,
Aşınmış horlanmış eşiğinde,
Aslında, gelirdin, her gurup vakti
Hanım eli çiçekleri getirdin bana,
Tatlı tebessümler ile süslediğin.
Yüreğini koyduğun, ömrünü koyduğun,
Hazine sandıkları getirirdin.
Hasretle beklerdim yollarını,
Bilirim çok severdin beni,
On dört asır önce ve şimdi de,
Seveceksin adım gibi bilirim,
Mutlak son ve sonsuz gelecekte.
Özlem gezinirken damarlarımda, en itinalı ve sırlı kelimeleri sana adadım. Söylediğim en güzel nağmedir senin adın. Bu gece, adın mı esti ne, bir tatlı meltem misali. Adın, ne güzel, sen ne güzelsin.
Özlem denizinin kıyılarına vurmuş yosun gibiyim. Hicranın artık son demi, bir lahza daha dayanılmazdı göremesem seni…
Penceremin kıyısında yolunu bekledim… Tek işim olmuştu beklemek, tek aşımdı seni sevmek.