Mükemmel, her zaman tercih edilmesi gereken midir? Ya da mükemmeli ne zaman tercih etmeliyiz?
Kimi zaman mükemmeli aramak, anı kaçırmamıza neden olur. Kusursuza odaklanırken yaşadığımızı unutur, tabiri caizse robotlaşırız. O an yaptığımız faaliyetten hiçbir tat almayız. Daima sonuç odaklı çalışır ve sonucun da kusursuz olmasını bekleriz. Ne var ki biz mükemmele odaklandıkça mükemmel bizden kaçacaktır. Zira yaptığımız işten aldığımız keyif, biz andan ne kadar uzaklaşmışsak o denli azalacak; iş bize keyif vermemeye başladıkça gayretimiz düşecek. Gayretimizin düşüşü ise sonuca olumsuz etkide bulunacaktır dolayısıyla kusuru beraberinde getirecektir. Mükemmel iyinin düşmanıdır sözü bundan dolayı söylenmiş olsa gerek. Mükemmeli arayan iyiyi de bulamaz.
Sürece odaklanan için ise durum daha iyi. Netice ne olursa olsun, yaptığı iş önemli onun için. Elinden gelen gayreti ortaya koymak, yolda olmak. Yolun keyfine varınca zaten işine biraz daha şevkle yaklaşır insan. Bu da haliyle daha güzel sonucu beraberinde getirir. Elbet kusurlar olur ancak varılan sonuçtan memnundur işi yapan kişi. Çünkü emek etmiş ve keyifle yapmış. Elbet ufak tefek hatalar olacaktır. Sınavdan iyi not almışım demek için 100 almaya gerek yok. Yerine göre 85 de iyi nottur, 75 de. 100 almaya odaklanırsak yalnızca 100 alınca; çalışmaya odaklanırsak yol boyunca keyif alabiliriz.
Eğer bunları yaşarken ‘ben nasıl böyle bir hata yaparım’ tarzı kendimize yakıştıramadığımız cümleler kuruyorsak, yani 98 almışız ama 2 puanı kaybetmeyi insanlık hali olarak görmeyip büyük ve asla yapılmaması gereken bir hata olarak görüyorsak, o zaman içimize dönüp kendimizi derin bir muhasebeye çekme vakti gelmiş demektir. Zira hiçbir insan hatasız değildir, mükemmel değildir. Her insan hata yapar, insanın fıtratı hata yapmamaya değil bilakis hataya meyillidir. Ondan dolayı insan demiştir. Hata yapınca ders çıkarıp yola devam etmek, kümülatif şekilde ilerlemek bizim görevimiz. Bunu yapmak yerine o hatayı yaptığımız için kendimizi suçlarsak bizim orada kendimize karşı bakışımızı değiştirmemiz gerekebilir. ‘Ben nasıl böyle bir hata yaparım?’ cümlesi kendimizi kusursuz gördüğümüzü ve bu kusurun bizi şaşkınlığa uğrattığını ifade eder. Kendimizi kusursuz görmemiz pek de gerçekçi bir bakış değil. Kusur ve ben diye iki farklı varlık yok. Kusur da bende, ben kusurumla varım. Evet soyut olarak söylenince kabul etmek basit gelebilir ancak somut bir olayda bunu kabullenmek o kadar da kolay olmayabiliyor. Kendi kusursuzluk algımızı yeniden yapılandırdıktan sonra diğer insanların da kusurlarına daha nazik yaklaşır ve onların da insan olduğunu daha derinden idrakle beraber anlayış göstermeye başlarız. Bu da bizi daha sakin, daha az kavgacı bir konuma getirir.
Kısaca kusursuzluk algımızı yeniden yapılandırdıktan, kusurun da insana ait bir özellik olduğunu içselleştirdikten sonra; kaygı, öfke ve depresyon gibi problemlerden yavaş yavaş kurtulmaya başlarız.
Güzel bir yazı olmuş. Kaleminize sağlık