Musallat

Kadriye Osmanoğulları 926 Görüntüleme Yorum ekle
10 Dak. Okuma

Her din ve inanışın korkuları farklıdır… Vampir, hayalet, korsan, canavar, mumya, hortlak gibi gibi değişir insanın korktukları… Hayal gücünün ürettiği ve türettiği kadardır korkularımız.

Müslümanlığa gelince, bir de ayet ayet beyan edilince Kuran-ı Kerim’de geçen iblis (şeytan) Müslümanlığın en büyük korkularındandır…

Gerçek bir hayat hikayesi olan musallatı anlatacağım bu hikayede! Bire bir şahit olduğum, algılarımı ve yaşam kalitesini en aza indiren korku, gerilim, ibret dolu bir hikaye! Baş ucunuzdan kuranı, ve dilinizden besmeleyi eksik etmeyin! Arkanıza yaslanın ve okumaya başlayın…

“Bismillahirrahmanirrahim”

Her şey kendini fark edip dine ve kurana yönelip dünyadan uzaklaşmak istediğim o gece oldu.

Gece teheccüd namazına kalkıp tekrar uyuyacaktım. Hamileydim. Bir kız çocuğu bekliyordum. Sadece bir ay kalmıştı kucağıma almaya. Namazımı bitirip, Kuran’ı bilmediğimden Türkçesini okuyup yatağıma girmiştim ki; kapı açıldı birden! İçeriye saçı sakalı birbirine karışmış, yüzü çok çirkin siyah elbisesini giymiş, ateş bakışları olan bir adam girdi.

Ben yorganın altına usulca bürünürken yaklaşarak yanıma geldi. Nasıl bir cesaret anlayamadan ona kim olduğunu soruverdim.

Aldığım yanıt onun aslında kibirden yaratılmış iblis olduğunun apaçık kanıtıydı. Ben Allah’ım dedi ve ben gerçeğin farkındaydım. Ona çok çirkin olduğunu, Allah’ın görünemeyeceğini ve şeytan olduğunu söyledim. Bir anda yüzü değişmiş, yanımda uyuyan eşime dönüşmüştü.

Saçı, sakalı aynı duruyor, sadece kaşı, gözü, ağzı, burnu eşim olmuştu. Eşim, yanımda yatıyor, karşımda aynı surette biri bana bakıyordu. Bir an afalladım acaba hangisi benim eşim diye! Ve sordum, “Benden ne istiyorsun” diye, bana “Seni” diye cevap verdi.

“Seni Allah’ın yanına götüreceğim Meryem” diyordu. Biliyordum yalan söylüyordu. “Ben hayır gitmeyeceğim benim çocuğum olacak ve onu görmek istiyorum” demiştim. Tekrar salı günü geleceğini söyleyerek odadan çıkmıştı. Ve tarihe baktığımda o gün de salıydı. Çok korkmuştum. Sonra eşimi uyarıp anlatmış, korkulu rüya olduğunu söyleyerek beni teselli etmişti. Ama gerçek gibiydi diye ağlıyordum. Eşim sana öyle gelmiştir diyerek bana sarılmış teselli veriyordu. O an elime karşı bende bir soğukluk başlamış ondan ürperiyordum. Onun kılığında gördüğüm için… Araştırmalarım devam ediyor, derinlere dalıyor, kendimi sorguluyordum!

Evet! Eşim kılığında görmemin hikmeti eşimi çok sevmemden, Salı günü gelmesinin hikmeti ise salı günleri onların insanları korkutmak için seçtikleri gün olduğunu öğrendim.

Tekrar salı olduğunda hiç uyuyamamış korku içinde acaba gene gelecek mi diye beklemiştim. Ve gelmedi. Böyle bir kaç hafta derken bu olayı unutmuştum ki, o kendini unutturmadı! Ve tekrar ziyaretime geldi ve bu defa çocuğumu kucağıma almış, aradan zaman geçmişti! Aynı çirkin adam aynı kılık ve gene çirkin olduğunu söylediğimde eşime benzeyen bir suret belirdi. Gene sordum; “Benden ne istiyorsun!” Ve aldığım cevap değişmemişti. Senden seni istiyorum! Niçin diye sorduğumda; “Meryem bana itaat etmeni istiyorum! Ben ne dersem onu yapmanı istiyorum! Seni böyle din ile bu kadar yakın görmek istemiyorum! Bunu kaldıramıyorum” demişti. “Benim isteklerimi yerine getirirsen sana bu dünyada fakirlik, sıkıntı, dert, keder yaşatmayacağım. Ama! Eğer bana itaat etmez ve karşı gelirsen her zaman seninle uğraşacağım! Seni hep rahatsız edeceğim! Hatta ölümüne sebep olacağım” demişti.

Ben ise, “Hadi oradan, benim Allah’ım var! Sana izin vermez” diyerek ‘Allahüekber’ nidalarıyla onun bir siyah dumana dönüşmesine tanık olmuştum. Bu defa korkmamıştım. Çünkü her şey apaçık ortadaydı. O Allah’la savaşıyor, Allah’a iman eden kulları kıskanıyordu. Çünkü o kibirdi!

Ateşten yaratılmış, iman edenlerin en büyük düşmanı! Bir süre unutturarak kendini tekrar gelmişti. Artık değil korkmak ürpermiyordum.

Çünkü niyetini biliyordum. ‘Allah istemese, kuru yaprak yerinden oynamasa, o beni nasıl ziyarete gelecekti. Korkutmasına Allah izin veriyordu. Kuluna güveniyordu.’ diyerek kendimi telkin ediyor, ve daha çok Rabbime yöneliyordum. İblis çıldırıyor, musallatlarını arttırarak gelme sıklığını daha da arttırıyordu.

Bir gece kalktığımda kendimi tavanda ipte salınır şekilde gördüm. Çığlık attığımda eşim yanıma gelmiş ne olduğunu soruyor, ‘hiç!’ diye cevap veriyordum. Geceleri yatakta uyandığımda ensemde nefesini, belimde elini hissediyorum. Artık çığlık atmıyor Allah’ın kelamlarına sığınarak onu yok ediyordum. Psikolojim iyice zayıflamış, eşimden etrafından kaçar olmuştum. İbadetlerimi aksattığımda yok olduğunu görüyordum. Bütün derdinin kulluğum olduğunun farkındaydım.

Yılmadım!

Ben namazımı ve zikrimi aksatmadan yapmaya devam ediyordum. “Her varlık vasfının gereğini yerine getirir.”

Benim vasfım Allah’a kulluktu… Onun vasfı ise kulları kandırmaktı… En çok kocama tahammül edemiyordu. Aramız açılmıştı. Artık enerjimi ve kendimi her ne kadar toplasam da bir yanım yorgundu. Gene bir gece kızımın şeklinde yanıma gelip üzerime çöktü! Eşim banyodaydı su sesi geliyordu. Gözlerimi açtığımda, kızımla göz göze geldiğimde kızım olmadığını anladım.

Banyodaki eşime seslenerek yardım istedim.

Eşim, çığlıklarımı duymuyordu. Daha da bağırdım. Baktım ki olmuyor oturma odasına giderek Kuran okuyayım derken, eşimin oturma odasında TV izlediğini gördüm.

“Sen! Banyoda değil misin?”

Eşim, “Ne banyosu? Hiç banyoya girmedim” demişti. Sonra odasından kızım çıkagelmiş, “Sen! Yatak odasına az önce geldin mi?” diye sorduğumda o da, “Hayır!” diye cevap verdi. Yalın ve gerçeği bir birine karıştırmaya başlamıştım.

Psikolojim iyice alt üst olup beni zorluyordu…

Ben hala yaşadıklarımı birine anlatırsam deli yada yalancı tepkisi alacağımdan çok yakınlarıma üzeri kapalı bir şekilde bir kısmını anlatıyordum. Besmelesiz adım atamaz olmuştum. Ama bu olaylar en çok üzgün olduğum anlarda nüksediyordu. Herkes kabus olduğunu söylüyor, bense yaşadıklarımın tek canlı örneğiydim. Kimseyi inandıramıyordum.

Bir psikoloğa gitmeye karar verdim.

Anlatacaklarıma halüsinasyon diyeceğini düşünüyordum. Önce inancını sordum. Aslında ilgi alanım değildi. Sadece korkularımız ve yaşadıklarımız inanç sistemimizin inandıklarına göre işlerdi.

Biliyordum…

Müslüman olduğunu söylediğinde, “Cinlere inanır mısın?” diye sordum. “Onları mı görüyorsun, peki nasıl?” diye sorduğunda anlatmaya başladım. Anlaşılacağım bir dille! Bilinç altı oyunumu?

Bastırılmış duygular mı? Bilmiyorum ama yaşadıklarımın tek kelimesinde yalan yok diye anlatmıştım. Bir uyku terapisi önerdi. Benim uykuyla ilgili sorunum yoktu. Artık yaşadıklarım uyku kalitemi düşürmüş, günün yirmi dört saati uyusam hiç uyumamış gibi hissediyordum. Bir takım ilaçlar verip beni göndermişti. Hiç bir faydasını görmedim derin uykudan başka! Ben uyumak değil yaşadıklarımın psikolojik karşılığını öğrenmek istiyordum. Ve bir gün bir sabah, sabaha kadar oturmuş, sabah namazını kılarak ve ara sıra bana terapi gibi gelen bir şiir yazarak yatağıma vardım. Tam uykuya dalacakken, ilk defa ayaklarımın bedenimden sıyrıldığını, rüya alemine gittiğimi hissettim. Örtüşe ruhumla beraber kalkıyor, havada uçuşuyordu. O an eşim yarı uykulu yarı uyanık bir şekilde örtünün havada olduğunu fark etti. Canlı bir tanığım olacak diye sevinirken eşim, tam olarak kendine geldiğinde olanları hatırlamıyordu.

Yaşadığımı araştırdığımda, bir nevi astral seyahat olduğunu öğrendim. Bunun için dualar ve niyetler olduğunu öğrendim. Tamamıyla dünya hayatından ruhunu temizleyerek bir çok dinde aynı inanışta bir eylemdi. Oysa ben hiç bir mücadele vermeden bu eylemi gerçekleştirmiştim. Sonrası araştırdığımda not bölümünde yazdığım şiirde sürekli olarak ruhlardan bahsetmiş, aslında bilinç dışı bu anın niyetini evrene göndermiştim. Fark ettiğimde bir aydınlanma yaşamış, tekrar yaşar mıyım diye düşünüyordum. Korkularım epey hafiflemiş bu defa meraklarım başlamıştı…

Her gece yatağa girerken bu gece ne ile karşılaşacağım diyordum. Aslında bilinç kendine belki de oyunlar oynuyordu. Bedenim uykuya dalarken beynim daima uyanık sessizlikte ki ufak sesleri hissediyor etrafımda olup biteni fark ediyordum. Ve bir gün bir gece kendimi yorgun hissederek koltuğa uzanmıştım henüz uykuya dal Anış, aklımdan zerre korkuları da geçirmemiştim. Sonra sesler duymaya başladım ‘Meryem! Meryem’ diye…

Sesler oldukça tanıdık geliyordu. Annem, babam, eşim, arkadaşlarım gibi… Etrafa baktığımda kimseler yoktu. Biraz bekledim sadece bu saydıklarımın başları var gövdeleri yok etrafımda uçuştuklarını gördüm. Bugüne kadar yaşadığım en büyük korkuydu. Bilinç dışı, sanki beni koruyan meleğin beni secdeye yönlendirdiğini, tekbir getirmem gerektiğini fark ettim! Secdeye kapanarak “Allahüekber! Allahüekber!” nidaları atmaya başladım.

Diğer yandan başka bir ses tanımadığım birine ait, bana hadi kendini balkondan aşağıya at diyordu. Sesler yükseldikçe secdeye kapanıyor Allah’a yalvarıyordum. Sanki bir güç beni balkona götürüp aşağıya itecek gibiydi. Buna uymak istemiyordum. Bütün bu seslerin ve kargaşanın içerisinde bir ses daha duydum!

“Bu anı atlatırsan artık seni rahatsız etmeyecekler, dayanmalısın” diyordu. Aklımı oynatmak üzereydim ki, gözümün karşısında ki duvar bir anda dörde bölünerek ekrana dönüştü. Dört tane olayın iç yüzünü filim gibi izliyor aydınlanma yaşıyordum. Kalbimdeki korkular bıçak gibi kesmiş, kendimin ve varlığımın daha çok farkına varmıştım.

Korkularıma ve gaflete yenilmeden bu süreci atlattım.Evet aynen bana söylendiği gibiydi . Sondu, bir daha ne gecelerime ne düşüncelerime uğramadılar! Böyle böyle korkularımı yenmenin ve kendinden emin olmanın farkına vardım.

“Korkular, insanın kendine olan güveninin eksikliğinden oluşur.”

Ben, hem Allah’a hem de kendime güveniyordum. ve tek bir kelimenin sinek savar gibi hayatımdan tüm kötü ruhları ve korkuları saldığını gördüm…

“Allahüekber

Benim en büyük silahım olmuştu.. Baktığında kainatın varoluşuydu… Allahüekber!

Dilinizden tekbiri, gönlünüzde Hakka güveni eksik etmeyin… Hangi dine mensup olursanız olun!

Yaratıcıya sığınan kurtulur… Sevgiler, saygılar.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version